MİLLİYET – 31 ARALIK 2014 ÇARŞAMBA  –  ALİCE

Türkiye’de yaşayıp biraz televizyon izleyen, biraz gazete okuyan herkes Acun Ilıcalı’nın “Televole” muhabirliğinden televizyon patronluğuna nasıl yükseldiğini bilir. Çünkü gözümüzün önünde oldu her şey.
Pazar akşamı Ayazağa’daki Ata Stüdyoları’nda TV8’in yılbaşı partisinde bir stand up gösterisi yapan Acun Ilıcalı’yı izleyene kadar benim ezberimdeki öykü de aynıydı. Ne zaman ki Acun’un o gösterisini izledim, görüşüm değişti.
Ilıcalı, ünlülere yaptıracağı yılbaşı özel programı yerine, “Geldiğim noktada bir şekilde temas kurduğum benim için özel olan insanları davet ettim” dediği gecedeki gösterisini yayınlasa TV8’de eminim günün en çok izlenen işi olur.
Ilıcalı, o stand up gösterisini DVD olarak çıkarsa, Ebru Şallı’nın pilates DVD’lerinden daha satar. Çünkü Ilıcalı’nın anlattığı şeyler sadece eğlenceli ve komik değil, aynı zamanda şaşırtıcı… Ilıcalı’nın başından geçen komik olayları anlatırken yaptığı bir söyleşi veya çektiği bir anonsun perde arkasında olan bitenleri öğrenince şaşırmamak elde değil…
Acun, “Televole” ya da “Acun Firar”da zamanında meğer ne mizansenleri “gerçek” gibi izlettirmiş bize! Acun’un yanında Esat gibi “aykırı biri” ya da “tatmin” çıtaları bir hayli yukarıda olan kameramanlar olmasa bu denli başarılı olabilir miydi?
Onlar her defasında “İmkânsız”ı istedi, Acun da her seferinde, “İmkânsız”ı başardı ve ortaya hep farklı, ses getiren işler çıktı. Anlaşılan o ki arkadaşı Esat ve kameramanı onu hep gaza getirdi. “Mahalle baskısı” işe yaradı ve Acun da, içindeki potansiyeli açığa çıkardı. Medyadaki aldığı ilk maaş 100 dolar olan dünün “Televole muhabiri” Acun, 70 milyon dolara satın aldığı TV8’in patronu. Yaptığı ataklarla da kısa sürede TV8’in fiyatını katladı. Acun’un stand up gösterisi meslek hayatı boyunca başından geçen komik olaylar demetinden çok aslında bireysel başarı öyküsü…

‘MUCİZE’ FİLMİ; AŞK VE SEVGİNİN GÜCÜ!

Yazıp, yönettiği ve oynadığı üç filmle Türk sinemasına 10 milyon civarında seyirciyi çekmeyi başarmış Mahsun Kırmızıgül’ün dördüncü filmi “Mucize”yi izledim pazartesi akşamı Levent’teki Özdilek AVM’nin sinemasında…
Kırmızıgül’ün gerçek bir öyküden beyazperdeye aktardığı “Mucize” zaman zaman temposu düşen bir film olsa da konusu ve oyunculuk performanslarında izleyende iz bırakacak bir yapım… Her şeyden önce gerçek bir olayın filmi “Mucize”…
Doğuştan fiziksel özürlü, konuşamayan, bakıma muhtaç bir delikanlının, önce idealist bir “muallim”in sevgisi, ardından görücü usulüyle evlendirildiği güzel kızın yaşattığı aşkın gücüyle nasıl evrim geçirdiğini anlatıyor “Mucize”…
“Mucize”lere inanmayanlar için hiçbir şey ifade etmeyebilir bu film… Ama inananlar için anlattığı çok şey var “Mucize”nin… Sevginin ve aşkın nelere kadir olduğunu bütün çıplak-lığıyla gözler önüne seriyor. Mahsun Kırmızıgül’ün küçük rolünü gözlerini konuşturarak nasıl büyüttüğünün, Talat Bulut’un Doğu’da görev yapan Egeli idealist bir öğretmeni başarıyla canlandırdığının, “Mucize”de fiziksel özürlü genci oynayan Mert Turak’ın ödüllük performans sergilediğinin altını çizmekte yarar var.
Film, Adnan Menderes’in asıldığı günlerin Türkiye’sini anlatıyor. Filmde olaylar devletin okulu ve yolu olmayan bir dağ köyüne Egeli bir öğretmeni atamasıyla başlıyor. Köyün muhtarı, büyük ilgi gösterdikleri, adeta “Uzaylı” muamelesi yaptıkları öğretmene yaşadıkları kaderi anlatırken şöyle diyor:
“Kara kış bir çöktüğünde esir kalırız köyde. O yüzden 8 ay Allah’a, 4 ay devlete bağlıyız.”

GÜNÜN SÖZÜ
“Ateş karşısında bozulmayan altın, altın karşısında bozulmayan kadın, kadın karşısında bozulmayan erkek kalitelidir.” (Maksim Gorki)