24 Kasım 2024 Pazar – Milliyet Pazar – Alice
90’lı yıllar ve pop müzik deyince akla gelen şarkıcı Aşkın Nur Yengi’yi Sezen Aksu’ya vokalistlik yaptığı dönemden tanırım… Sezen Aksu ekolünün ilk öğrencisi “Sevgiliye” adlı albümüyle yaptığı çıkıştan bu yana yakından takip ettiğim bir şarkıcı. Çünkü şarkıcı, sadece başarılı bir yorumcu değil, işini iyi yapmaya çalışan ve müzik dünyasında kimseyle kavga etmeyen iyi bir insan… Haluk Bilginer’le 16 yıl süren evliliğinden olan 17 yaşındaki kızı eğitimini İngiltere’de sürdürdüğü için sıkça Londra’ya gidip gelen şarkıcıyla 90’lı yıllardan günümüze ufuk turu yaptık. Aşkın Nur Yengi’yle kızı Nazlı, eski eşi Haluk Bilginer’le ilişkilerini ve son zamanlarda müzik adına yaptıklarını konuştuk.
Şubat ayından bu yana Milliyet Pazar’da yayınlanan her röportajımı yüz yüze yaptım, her konukla yan yana fotoğraf çektirip, yayınladım. Aşkın Nur Yengi, kızının eğitimi için Londra’da, o yüzden röportajı whatsapp üzerinden yaptık. Sağ olsun oğlum Yağız, yeteneğini konuşturdu ve ayrı ayrı çektirdiğimiz pozları aynı karede buluşturdu ve ortaya bu fotoğraf çıktı.
1990’da yayınlanan “Sevgiliye” adlı albümle büyük bir çıkış yapan ve popun patladığı 90’lı yılların ilk yıldızısınız. Aradan geçen 34 yılda birçok isim kayboldu. Siz ayakta kalmayı nasıl başardınız?
Çok küçük yaşta bu mesleğe başlamanın hem avantajları hem dezavantajları vardı. Çünkü daha ailemden kopmadığım bir dönemde hem onlara karşı sorumluluğum, onların bana güvenmesi çok ince çizgilerdi. Annemin ve babamın bana verdiği güvenle ben de onlara layık bir kız çocuğu olarak bu sorumluluğu üstlendim. Ablamın Sezen Aksu’yla çalışıyor olması da benim için büyük avantajdı. Konserlere hep birlikte gidip geldik ablamla. Bu hikâyede bence en önemli özellik ve başarı sahicilik, samimiyet. Benim hiç negatif hırslarım olmadı, hep pozitif hırslarım oldu. Bu eksik bir yanım diyebilirim. Hırslarımın daha güçlü olmasını isterdim. Ama her zaman yaptığım işi çok iyi yapmaya hırslı bir kadın oldum. O yüzden bazen piyasada benimle ilgili “Bir şey beğenmiyor. O şarkıyı da beğenmedi, çok zor beğeniyor”gibi sözler konuşuluyormuş. Bu kişisel egom değil. Tamamen müzisyen olmamın ve yıllardır iyi şarkılar söylememin getirdiği bir denge. Çok ufak yaşta emin ellerde, emin insanların yanında başlayıp çeşitli başarılara imza atmam. Vokalistlik dönemimde uluslararası yarışmalar hayatımda devredeydi. Hepsinden ülkem adına birincilikler getirdim. Bunlar da çok önemli sorumluluklardı aslında. 18-19 yaşında böyle sorumlulukların altına girmek kolay değildi. Bugünden oraya bakınca aslında çok korkutucu bir şeymiş. Şimdi bakıyorum da ne güzel şeyler başarmışız.
‘90’lar patlamasının ilk dalgasında popüler isimler arasında nasıl bir rekabet vardı?
Negatif hırsım yok ki rekabet duygusunu hissedeyim! Benim sadece kendimle rakip olmak gibi derdim var. En iyi şarkıyı, en doğru şekilde söyleyeyim. Arada Sezen Aksu var, Onno Tunç var, onlara karşı sorumluluklarımı doğru yerine getireyim. Müzikal olarak onların da elleri hep üzerimdeydi. Bana hep iyi şarkılarını vermeye gayret ettiler. Söylediğim şarkıların da karşılığını bulduğunu bildikleri için 90’lı yılların başında ilk albümle piyasaya solist olarak girmiş oldum. Ondan önce vokalist olarak da çok memnundum aslında hayatımdan. Bizim zamanımızda birbirine zarar veren rekabetler de yoktu. Yaptığımız işi doğru yapmaktı derdimiz. Hiçbir zaman onu yeneyim, şundan daha çok albüm satayım gibi bir hedefimiz yoktu.
“Kızımı özleyince koşa koşa yanına gidiyorum”
Kızınızın yanına gittiğinizde ne yapıyorsunuz İngiltere’de?
Kızım müzik eğitimi için İngiltere’de… Ona gittiğimde onu çok özlemiş oluyorum, burnumun direği sızlıyor. Dolaysıyla koşa koşa yanına gidiyorum. Çok kolay değil evlattan uzak kalmak. Yıllarca bir arada olduktan sonra böyle ayrılıklar insanı üzüyor, incitiyor, ama güçlü olmak ve onun iyiliği için katlanmak gerekiyor. Dolaysıyla bu yüzden gidip geliyor sıklıkla. Londra’da birlikte vakit geçirip, bol bol dertleşiyoruz. Okuduğu okulla, müzikle ve arkadaş çevresiyle ilgili sohbetler ediyoruz. Birlikte parklarda geziyoruz.
16 yıl evli kaldığınız kızınızın babası Haluk Bilginer’le ilişkiniz nasıl gidiyor? Sizi yeniden bir araya getiren kızınız mı, birbirinize karşı duyduğunuz sevgi, saygı mı?
Şöyle söyleyeyim, bir evlat sahibi insanların her zaman birbirine karşı sevgi ve saygısı her zaman devam etmek zorunda. Bir iki kişi olarak her şeyi bitirebiliriz, ama evlatlar araya girdiği zaman herkesin iyi anne ve baba olmak gibi bir mesuliyeti var. Dolaysıyla bu konuda ikimiz de gayretlerimizi olağanüstü şekilde gösteriyoruz.
Kulvarları farklı da olsa iki ünlü sanatçının birlikteliğinin zorlukları neler?
Kulvarları farklı derken aslında ikimizin de yaptığı aynı, yani sanat. Mesleklerimiz sahnede icra ettiğimiz için herkes birbirini bir şekilde anlamaya çalışıyor. Bir zorluk olduğunu düşünmüyorum.
Evden çıkarken ya da yatmadan önce bir ritüeliniz var mı?
Evet… Dua etmeden asla sahneye çıkmam. Yaş aldıkça ütünün prizini fişten çekip çekmediğime gidip bakarım. Çaydanlığın fişi çekildi mi? Böyle huylarım oldu artık, yapacak bir şey yok!
Özel bir beslenme ve spor programınız var mı?
Aralıklı oruç gibi günde iki öğün yemek bana iyi geliyor. Sporda da pilatesi kendime yakın buluyorum, arada da yürüyüş yapıyorum.
‘‘Sezen’deki Allah vergisi yetenekler bende yok!’’
Sezen Aksu, müziğin dervişi gibi birçok şarkıcıya el verdi. Aşkın Nur Yengi, kendini Sezen gibi müziğin dervişi olarak görmediği için mi kimseye el vermedi ya da “Tutar mısınız?” diye elini uzatan mı olmadı?
Sezen Abla’nın böyle bir misyonu var ve bundan büyük keyif alıp besleniyor. Benim öyle söz, müzik ve beste kabiliyetim olmadığı için bu yönde özel bir girişimim olmadı. Bu Allah vergisi bir yetenek. Ben de şarkı söyleme yeteneğine sahibim. Onun dışında açıkçası kimse de bana “Benim elimden tutar mısınız?” diye sormadı. Arz talep meselesi bu. Talep gelmediği için de öyle bir düşüncem olmadı. Sezen Aksu bu işi çok güzel yapıyor. Hâlâ yapmaya devam ettiği için ne mutlu bize…
Sezen Aksu ile bağınız yıllar geçtikçe nasıl bir yol aldı?
Kendisinin de söylediği gibi ben Sezen Aksu’nun ilk göz ağrısıyım. O da pamuk kalbiyle benim hayatımdaki en özel insan. Anne evlat ilişkisi yıllarca sürdü. Büyüdük ben de anne oldum. Dolayısıyla kalplerimizin en güzel yerlerinde birbirimize karşı sevgimiz, saygımız sonsuz. Onu her zaman beynimde, kalbimde, evimde, yüreğimde hep özel yerlerde tutuyorum.
“Sahne kıyafetlerimi birkaç kez giyiyorum, devir hesap devri!”
Instagram’da paylaştığınız sahne fotoğraflarında dikkatimi çekti, çok canlı renkleri mi tercih ediyorsunuz kıyafet konusunda?
Açıkçası ben öyle cafcaflı kıyafetler giymiyorum. Tolga Çam’la da çalışıyorum, Gülşah Saraçoğlu ve Semih Doğruer ile de çalıştım. Bazen konserler üst üste gelince gidip kendim alıyorum. Bazen de şunu yapıyorum Ali Abicim; bir yerde giydiğim kostümü 2-3 yerde daha kullanıyorum. Devir hesap devri. Ufak tefek değişiklikler yapıp yeniden kullanıyorum. Rahat ettiğim kıyafetleri tercih ediyorum, çok fazla tuvalet tuvalet giymiyorum. Şu anda öyle hissetmiyorum.
Sahnede veya şarkıcılıkta olmazsa olmazlarınız nelerdir?
Bu çok önemli… Sahnede doğru müzisyen, iyi vokalist çok önemli. O yüzden sahnede birlikte şarkı söyleyip hep beraber bir şeyleri başarmak önemli. Yeni şarkılar denemek. Biliyorsun yeni şarkım çıktı “Acının Seyir Defteri”. Onu söylerken çok haz alıyorum. O şarkıya çalışırken çok mutlu oldum. Müzik insanıyım. O yüzden müzikle ilgili her şey olmazsa olmazım benim.
‘‘Hayat, yıllar sonra bizi düette buluşturdu’’
Mabel Matiz’le düetiniz de konuşulmuştu. Bu dönemin isimleriyle çalışmak nasıl değerlendirmenizi istesek?
Çok heyecanlı, çünkü Mabel’le biz ilk Adana’da bir imza gününde karşılaşmışız. O zaman öğrenciymiş, diş hekimliğinde okuyordu galiba. Yıllar yıllar geçmiş, Mabel şarkıcı olmaya karar vermiş, besteler yapmaya, albümler çıkarmaya başlamış. Bir şekilde hayat bizi karşılaştırdı ve şarkılar söyledik. Bundan daha güzel bir hikâye var mı? Daha da söyleyeceğiz kısmet olursa. Bu yüzden ben de çok memnunum. Düşünsenize ne güzel bir anı. Ayrıca onun kalemini çok beğeniyorum. Mabel’imi kutluyorum.
‘‘Aşk bile bir başkaydı 90’larda’’
90’ların pop yıldızlarından görüştüğünüz var mı?
Demet Sağıroğlu ile görüşüyorum. 90’larda birlikte yol aldığımız diğer arkadaşlarla da arada bir telefonlaşıyorum ama Demet’le daha çok görüşüyorum.
*Hande Yener, “Hande bizi Sezen’e götür” konserlerini sürdürüyor ama ortada Sezen Aksu yok! Menajeriniz Haluk Şentürk, “Aşkın bizi Sezen’e götür” konserleri başlatsa bu proje Sezen Aksu’yu çıkartır mı sahneye?
Sezen Ablacımın gönlü nasıl isterse öyle yapar ama ben kimseyi bununla ilgili mecbur bir duruma düşürmem. Karar onun. Ben öyle bir manipülasyon yapmam kendisine…
Derya Uluğ’un “Yabani” şarkısının cover’ını beğenenler kadar beğenmeyenler de oldu. Bunu yorum farkından ziyade dönemin müzik anlayışı olarak mı yorumlarsınız?
Farklı bir dönem, farklı bir müzik jenerasyonu… Yeni bir düzenleme… Nezaketen Derya onu bana gönderdi, kendimce birtakım şeyler ilettim, artık karar onlarındı. Bana gönderdiklerinde galiba şarkı bitmişti. Ellerine sağlık. Çok da güzel okumuş. Mühim olan o güzel şarkıların tekrar hatırlanması. Bakın ne şarkılar yapmışız 90’larda… Düşünün 2024’te tekrar söylenebiliyor. Bunun gibi daha bir sürü şarkı var. 90’ların en önemli özelliği rekabetsiz, sahici, çok kaliteli şarkıların olması. Hepsi sahiciydi, aşk bile bir başkaydı 90’larda..