blank

20 Temmuz 2025 Pazar  –  Milliyet Pazar  –  Alice

Yaz ayları genelde oyuncular için tatildir. Ancak Didem Balçın’ın yazı dizi setinde geçiyor. İbrahim Çelikkol ve Cansu Dere ile birlikte rol aldığı “Binbir Gece Masalı”nın Riva’da süren çekimlerinde kamera karşısına geçen Balçın’ın oynadığı “Gelenek Görenek” filmi ise 18 Temmuz’da vizyona girdi.

Altı yaşında girdiği sınavı kazanıp TRT Ankara Radyosu Çocuk Saati’nde hikâyeler okuyan, ilerleyen yıllarda tiyatro, dizi ve sinemada rol aldığı projelerle adından söz ettiren Didem Balçın oyunculuğun yanı sıra iki arkadaşıyla kurduğu şirketle yapımcılığa başladı. Avukat Can Aydın’la 2020 yılında evlenen Didem Balçın’ın dört yaşında Alican adlı bir oğlu var. Şu sıralar dizi setiyle oğlunun yaz okulu arasında mekik dokuyan oyuncuyla bir araya gelip, bu röportajı yapma serüvenimiz biraz uzadı ama ortaya keyifli bir sohbet çıktı.

Didem Balçın: İzleyiciye dokunabildiğim her yer benim alanım

Oyunculuk serüveniniz nasıl başladı, bu yolculuğa çıkmaya nasıl karar verdiniz? 

Oyunculuk hikâyem çok küçük yaşta başladı. 6 yaşındaydım, TRT Ankara Radyosu Çocuk Saati sınavlarını kazandım. O yıllarda daha farkına bile varamadan mikrofon başında hikâyeler anlatmaya başladım. Bu kadar küçük yaşta disiplinli çalışmayı, dinlemeyi, zamanlamayı öğrenmek bir çocuğa çok şey katıyor. Oyunculuk, hayatımın merkezindeydi hep. Bu tutku o kadar derindi ki, üniversiteye geldiğimde hiç başka bir meslek düşünmeden Ankara Üniversitesi DTCF Oyunculuk Bölümü’nü kazandım. Yani bu yol benim için tesadüf değil; çok erken başlayan bir çağrının peşinden gidişim.

Hayatınızda dönüm noktası diyebileceğiniz proje hangisiydi? 

Aslında iki farklı proje, iki farklı yönümü pekiştirdi. Komedide “Çakallarla Dans” benim için çok önemli bir adımdı; geniş kitlelerle bağ kurduğum, eğlencenin ritmini keşfettiğim projeydi. Dramda ise “Diriliş: Ertuğrul” benim için anlamı çok başka bir yerde. tarihi sorumluluğu, disiplinli çalışma temposunu ve büyük prodüksiyonlarda oyunculuğun derinliğini öğretti. Bu iki iş, kariyerimde farklı kapılar açtı.

Tarihi yapımlarda yer almak nasıl bir sorumluluk getiriyor ve sizde nasıl bir etki bırakıyor? 

Tarihi yapımlar sadece bir dönem kostümü giymek ya da eski dil kullanmak değil… Her sahne aslında geçmişe bir saygı duruşu. Mekânlardan çekim tekniklerine, ulaştığı uluslararası kitlelere kadar büyük bir emek, büyük bir sorumluluk. Gerçek tarihi figürlere ya da onların yaşadığı döneme saygı duymadan bu iş yapılamaz. Böyle bir projenin içinde olmak hem oyunculuk anlamında büyüleyici hem de insani olarak çok geliştirici.

“Sahnedeki Didem daha güçlü” 

Hâlâ oynamak istediğiniz, hayalini kurduğunuz bir karakter var mı? 

blankHenüz oynamadığım her güçlü karakter beni heyecanlandırıyor. Ruhsal derinliği olan, çatışmaları barındıran, dönüşüm yaşayan karakterler beni çekiyor. Zaten oyunculuğun en büyüleyici tarafı da bu değil mi? Her karakterle yeniden doğmak…

Kamera arkası ile sahne üzerindeki Didem arasında nasıl bir fark var? 

Sahnedeki Didem daha güçlü, daha net ve daha kaygısız… Çünkü sahneye çıkmadan önce içsel çatışmalarımı çözmem şart. Sahne bana terapi gibi geliyor. Kamera arkasında ise bazen düşünceliyim, planlayıcıyım, hatta biraz dağınık bile olabilirim. Ama ışıklar yandığında başka bir versiyonuma geçiyorum.

Diziler mi sinema mı? Hangisi sizi daha çok ifade ediyor? 

Benim için nerede oynadığım değil, ne anlattığım önemli. İster dizide olayım ister sinemada ya da tiyatroda; kendimi anlatabildiğim, izleyiciye dokunabildiğim her yer benim alanım. O yüzden ayırt etmek yerine, her platformda oyunculuğumu büyütmeyi seviyorum.

Kariyer planınız nedir? 

Toygan Avanoğlu ve Hazal Dut’la bir yapım şirketi kurduk. Artık sadece oyuncu değil, aynı zamanda içerik üreticisiyim. Yapımcıyım… DasDas’ta tiyatroda yaptığımız gibi, kendi yapımlarımızla hem ekranda hem dijitalde farklı işler üretmek istiyoruz. Hedef çok yol uzun.

“Annelik hayatı yeniden öğrenmek gibi”

Didem Balçın güne nasıl başlar, sabah rutininiz nedir, bir gününüz nasıl geçer? 

Günüm oğlumla başlar. Eğer boşsam, sabah sporu mutlaka hayatımda yer alır. Sonra işler, toplantılar, çekimler derken tempo başlar. Yoğun bir tempom var ama o yoğunluğun içinde kendime ait nefes alma alanlarını yaratmayı öğreniyorum.

Kendinize en çok ne zaman “İyi ki bu mesleği seçmişim,” diyorsunuz? 

Bazen sokakta hiç tanımadığım biri bir rolümle ilgili duygusunu paylaştığında… Ya da bir karakter üzerinden empati kurduğumda ve “bu duygu bana yabancı değilmiş” dediğimde… Oyunculuğun bana en büyük hediyesi bu anlamak ve anlatmak.

Oyuncu anne olmak zor mu? Zamanı nasıl dengeliyorsunuz? 

blankÇok zor ama bir o kadar da muhteşem. Oğlumla aramızda inanılmaz bir uyum var. O benim tempoma alıştı, ben de onunla geçirdiğim zamanı mümkün olan en kaliteli hâle getirmeye çabalıyorum. Birbirimizi dengeliyoruz. O dengeyi kurdukça her şey anlamlı hâle geliyor.

Annelik size neleri öğretti? 

Sevmenin sınırı olmadığını, sabrın derinliğini, zamanın nasıl farklı aktığını… Hayatı yeniden öğrenmek gibi. Oğlum bana sadece anne olmayı değil, kendime başka bir gözle bakmayı da öğretti.

Oğlunuz Alican büyüdüğünde sizi nasıl bir anne olarak hatırlasın istersiniz? 

Onun için hep orada olduğumu, hep yanında durduğumu bilsin. Güçlü, koruyan, kollayan ama aynı zamanda yol açan bir anne olduğumu düşünsün. Onunla gurur duyduğumu, onu ne kadar çok sevdiğimi her zaman hissetsin. O benim kalbimdeki en güzel duygu.

Eşinizle ev içindeki dinamiğiniz nasıl, rolleri nasıl paylaşıyorsunuz? 

Ebeveynlikte aynı dili konuşuyoruz. Alican’a karşı ortak tutumumuz çok önemli bizim için. Onun dışında evde her şey ortak. Biz sadece hayatı paylaşmıyoruz, zorlukları, neşeyi, yükü de paylaşıyoruz. Biz yol arkadaşıyız.

“Kendi özelimi sosyal medyada paylaşmam”

Eşinizle en çok ne yapmaktan keyif alırsınız? 

Birlikte bir şeyler izlemek en büyük keyfimiz.. Bir de yurt dışında gezmeyi, yeni yerler keşfetmeyi çok severiz. Kültürle, tarihle iç içe yolculuklar bizi besliyor.

blankEbeveynlik konusunda en çok neye dikkat ediyorsunuz? 

Oğlumuzun vicdanlı, düşünceli, saygılı ve ayakları üzerinde durabilen bir birey olmasını istiyoruz. Onu bir kalıba sokmak yerine kendi kişiliğini özgürce geliştirmesine izin veriyoruz. Ama değerler konusunda çok netiz.

Özel hayatınızı gözlerden uzak tutmayı nasıl başarıyorsunuz? 

Kendime ait özel hiçbir anımı sosyal medyada paylaşmam. O anlar bana ve aileme ait, kutsal şeyler. Ayrıca magazin sektöründe çalışan arkadaşlara da büyük saygı duyuyorum, onlar da benim mahremiyetime saygı gösteriyor. Bu karşılıklı anlayış, yıllar içinde güçlü bir denge kurmamı sağladı.

Sosyal medyayla aranız nasıl? 

Mesleğim gereği aktif olmak zorundayım. Ama ruh halim çok belirleyici. Bazı dönemler çok üretken ve paylaşımcı oluyorum, bazen ise tamamen içime kapanmak istiyorum. Bu yüzden ara ara nefes alan molalar veriyorum.

Peki, sosyal medya sizi yoran mı, besleyen bir mecra mı? 

İkisi de. Zaman zaman çok besliyor; geri bildirimler, etkileşimler, hayranlardan gelen güzel yorumlar moral veriyor. Ama bir yandan da sürekli paylaşım yapma baskısı yorucu olabiliyor. Dengeyi korumaya çalışıyorum. Gerçek Didem’i yansıttığı sürece sosyal medyada olmayı seviyorum.

“Cilt bir oyuncunun kamerasıdır”

Güzellik rutininiz nedir, vazgeçemediğiniz bir bakım sırrınız var mı? 

Cildimle bağım çok güçlü. Makyajımı asla temizlemeden uyumam. Güneş koruyucu benim yaz-kış vazgeçilmezim. Ayrıca düzenli cilt bakımı yaptırırım ve cilt sağlığımı destekleyen vitamin uygulamaları da hayatımda yer alır. Cilt bir oyuncunun kamerasıdır, onu ihmal edemem.

Kıyafet seçiminde en çok neye dikkat edersiniz? 

Rahatlık benim için her şeyden önce gelir. Ne giyersem giyeyim, içinde kendimi özgür hissetmeliyim. Rahat hissetmediğim hiçbir kıyafetle sahneye de sete de kırmızı halıya da çıkmam.

Moda sizin için ne ifade ediyor? 

Modayı birebir takip eden biri değilim. Benim için moda, kendime yakışanı bulmak, ruh hâlime uygun giyinmek demek. Kendi tarzımı yaratmak beni özgür hissettiriyor. Bir gün maskülen, bir gün çok feminen… Hepsi ruhumun farklı tarafları.

Kırmızı halı hazırlıkları sizin için stresli mi, eğlenceli mi? 

Genel olarak eğlenceli buluyorum. Ama ben hızlı hazırlanan biriyim. O yüzden uzun süren hazırlık süreçleri beni biraz sıkabiliyor. Ama iş bittiğinde, ortaya çıkan sonuçla gurur duyuyorsam her şeye değiyor.

“Çocukluk hayalimin içinde yaşıyorum”

Oyuncu olmadan önceki hayaliniz neydi?

Oyunculuktan başka bir şey hiç düşünmedim. 6 yaşından beri bu hayali kurdum ve hâlâ o hayalin içinde yaşıyorum.

Ortağı olduğunuz DasDas’ın hayatınızdaki yeri nedir?

DasDas, benim profesyonel anlamda büyütmeyi başardığım ilk göz ağrım. Birçok yetenekli insanla aynı sahneyi, aynı hayali paylaşmak paha biçilemez. DasDas sadece bir tiyatro değil; bir vizyon, bir duruş, bir yaşam biçimi.

Şehirden uzaklaştığınızda en çok neyle huzur bulursunuz?

Sessizlik ve doğanın içindeki sakinlik… Hele bir de yanımda sevdiklerim varsa, bir ağacın altında saatlerce durabilirim. Kalabalıktan uzaklaştığımda içimdeki sesleri daha net duyabiliyorum. O sessizlikte şarj oluyorum.

“Üretmek benim hobim gibi oldu”

Boş zamanlarınızda sizi en çok ne mutlu eder? Hobileriniz neler?

Doğa yürüyüşleri, kitap okumak, oğlumla zaman geçirmek… Ayrıca yeni bir proje geliştirmek, bir fikir üzerinde çalışmak beni inanılmaz motive eder. Üretmek benim hobim gibi oldu artık.

Ünlü olmanın en zor yanı sizce ne?

İnsanların sizi sadece oyuncu değil, bir rol model olarak görmesi… Bu çok büyük bir sorumluluk. Yanıltmamak, samimi kalmak, değerlerinden ödün vermemek gerekiyor. Ama en önemlisi: Oynadığım karakterler aracılığıyla izleyicide bir iz bırakabilmek. Bu sorumluluk, şöhretten çok daha büyük.

blank