MİLLİYET CADDE – 26 ŞUBAT 2013 SALI  –  ALİCE

TİAB’ın yemeğinde 45 kişi vardı ve bunlardan sadece 4’ü kadındı. Kadınları da etkinliklere dahil etmemiz gerektiği fikrime katılan Egemen Bağış, “Bizim bakanlıkta çalışanların yüzde 58’i yöneticilerin de yüzde 63’ü kadın” dedi.

Şimdiye kadar birçok bakanı konuşmacı olarak ağırlayan Trabzonlu İşadamları ve Bürokratları Derneği’nin (TİAB) bu ayki konuğu Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’tı.
Misafirler Trabzon Park’ta mini bir tur attıktan sonra yemeğe geçildi.
Bakanı karşılamada olduğu gibi yemekte de tablo çarpıcıydı.
Yemekte toplam 45 kişi vardı ve bunlardan sadece 4’ü kadındı.
Sanırsın TİAB erkekler matinesi!
Üyesi bulunduğum TİAB’ın yönetiminin erkeklerden oluşmasına sıcak bakmayan biriyim.
Tatil günü düzenlenen bir etkinlikte de kadınların olmaması bana tuhaf geldiği için paylaştım bu görüşümü TİAB yöneticileriyle Fevzi Usta’nın bahçesindeki ayaküstü sohbette.
Yönetimden Kemal Şener, “Haklısın, doğru bir tespit. Kadınları da etkinliklerimize dahil etmek için komiteler kurduk ama maalesef başarılı olamadık” dedi. Sohbete tanıklık eden AB Bakanı Bağış, “Böyle nasıl gireceğiz Avrupa Birliği’ne?” diyerek bana destek verdi. Bağış, ardından da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’i bile kıskandıran bakanlık personeliyle ilgili şu bilgiyi verdi.
“Bizim bakanlıkta çalışanların yüzde 58’i, yöneticilerin de yüzde 63’ü kadın. O yüzden Fatma Hanım (Şahin), ‘En büyük hedefim Egemen Bey’in bakanlığındaki kadın çalışan ve yönetici oranlarını tutturmak’ der hep.”
TİAB Başkanı Atalay Şahinoğlu da, yaptığı konuşmada bana hak verdi ve bundan böyle etkinliklerdeki kadın sayısının artırılması için dernek üyelerine çağrıda     bulundu.
Şahinoğlu, bu sözü sarfettiğinde salonda 96 kişi vardı ve bunlardan sadece 5’i kadındı.

TOPALOĞLU, BAĞIŞ’A ÖYLE BiR SORU SORDU Ki!

TİAB’ın Egemen Bağış’ı konuşmacı olarak ağırladığı toplantıyı izleyenler arasında Mustafa Topaloğlu da vardı. Bağış, Türkiye’nin Avrupa Birliği yolunda attığı adımları anlattığı konuşmasının ardından dinleyicilerden de soru aldı.
AB Bakanı’na yöneltilen soruların çoğu AB üzerineydi, o yüzden hepsini rahatlıkla yanıtladı.
Bağış’ın yanıt vermekte zorlandığı tek soruysa Mustafa Topaloğlu’ndan geldi.
Topaloğlu, “Aslında bu soruyu Kültür Bakanı’na sormak isterdim, ama bir türlü bir araya gelemedik. O yüzden sizinle paylaşmak istiyorum bunu. Şarkıcı olmadan önce hafızlık yapmış biriyim. Son zamanlarda sanki sanat, dinimize ters geliyor gibi bir durum var. Eğlencenin, dinimize ters gelen bir yanı mı var?” dedi.
Topaloğlu’nun kendisine ruhani bir soru yönelttiğine dikkat çeken Bağış, şunları söyledi:
“Yetki ve bilgimin dışında bir konu bu. Ancak Sevgili Peygamberimize dair okuduğum bir olayı örnek olarak anlatmak isterim. Peygamber Efendimiz eşiyle yürürken sokakta bir müzik sesi duyuyorlar. Müzik, yüksek bir duvarın arkasından geldiği için içeride ne olduğunu merak ediyorlar. Eşinin boyu kısa olduğu için göremiyor duvarın arkasında ne olduğunu. Bunun üzerine Peygamberimiz omuzuna alıyor eşini ve seyrettiriyor ona düğünü. Düğün sahipleri görüyor ve mahcup bir şekilde düğüne davet ediyorlar onları. Peygamberimiz de eşiyle gidiyor düğüne.
Sonuç olarak eğlenmek haram mı değil mi?
Alim değilim, o yüzden haddimi aşar bu. Oflu çok hoca var, onlar sana doğrusunu söyler.”

KIVANÇ AŞKI YÜZÜNDEN MERT’iN HAKKINI YEDiLER

url5-e1361860035585Bu ülkenin akademisyenleri, önce Yılmaz Erdoğan’ın ‘Kelebeğin Rüyası’ filmini izleseler, sonra da film ve oyuncuları hakkında çıkan yorumları okusalar, nasıl bir rapor yazarlar acaba?
Bence Mert Fırat, Kıvanç Tatlıtuğ’dan da iyi oynadı, ama herkes Kıvanç’ı yazdı.
Bunun sebebi, ‘Kıvanç Tatlıtuğ aşkı’ olabilir mi?
Akademisyenler, insanların filmde Belçim Bilgin’in nesini beğenmediklerine açıklık getirebilir mi?
Oyuncuların derenin akış yönünde yürüdükleri sahneler var. Yürüdükleri derenin suyu bulanık. Belli ki bir yağmur sonrasında çekilmiş o sahne. Oyuncular ilerledikçe o da ne? Çamurlu sudan eser yok; pırıl pırıl bir dere.
‘Mediha’nın kağıda not yazıp, sevgilisine gönderdiği bir sahne var. Yıllardır kullandığım için biliyorum, ‘Mediha’nın elindeki o kalem 1947’lerden değil, günümüzden.
O kadar yazı çıktı film hakkında, kimse bunları yazmadı. Acaba niye?
Filmleri galalarda izleyen köşe yazarları, hep methiye yazmak zorunda mı?

GÜNÜN SÖZÜ
Keşke herkes sosyal medyada paylaştığı sözler kadar dürüst ve samimi olsa.