MİLLİYET CADDE – 24 EYLÜL 2013 SALI  –  ALİCE

Bu devirde hâlâ kadınlara “hafifmeşrep” ya da “yollu” gözüyle bakıp, tecavüz etmeyi hak sayan “şahitler”i yargılayacak bir makam yok. Toplumun böyle insanları vicdanında “ömür boyu hapse” mahkum etmesi lazım.

Önce polise, sonra adliyeye intikal etmiş bir olay bu… Ancak kimse olayda adı geçenlerin isimlerini açıklamamı beklemesin benden… Bir sebeple yapmayacağım bunu… O da masumiyet karinesine olan saygımdan… Yoksa polis tutanaklarına ya da savcıların fezlekelerine bakıp insanları infaz etmek çok kolay bu ülkede…
Örneğin savcının hazırladığı iddianamedeki her şeyi “kesinleşmiş yargı kararı” gibi manşetlere taşıyıp, AKSAV’dan üç kişinin boy boy fotoğraflarını kullanıp, onları insan içine çıkamaz hale getirenler, yargılama sonunda hepsinin bütün suçlamalardan beraat ettiğine tek satır yer vermediler.
Ben de bilirim, o insanların isimlerini yazıp, fotoğraflarını basarak, işin daha da konuşulur hale gelmesini… İsim vermeden yazınca da, “Hepimizi zan altında bırakıyorsun” şeklinde itiraz geliyor, olayların kahramanlarının yaptığı mesleği icra edenlerden… Haklılar… Ne yazık ki, mümkün olduğunca çemberi daraltmaktan başka da bir şey gelmiyor elden…
Bu tür çirkinlikleri yazmayıp, görmezden geldiğinizde de, “cesaret hapı” almış gibi daha güçlü hissediyor kendilerini bu tür insanlar!

Nuri Alço’nun taktiği
Lafı daha fazla uzatmadan dönelim asıl mevzuya… Olayın “davalı” tarafı biri şimdiye kadar 10-12 dizi çekmiş 30’lu yaşlarını tamamlamak üzere olan bir yönetmen… “Davacı” ise şimdiye kadar birkaç dizide ufak tefek roller oynamış Amerikalı bir kadın.
Türkiye’nin ödüllü bir yazarının eserlerini İngilizceye çeviren kişinin de sevgilisi aynı zamanda bu kadın… Amerikalı bu kadınla, Türk yönetmenin yolu bir barda kesişiyor bir akşam…
Gecenin nasıl başlayıp, nasıl sürdüğünü bilmiyorum, ama kadının anlattıklarından anladığım Nuri Alço’lu Yeşilçam filmleri gibi oluyor bu buluşmanın finali… Yargıya
intikal eden olayda kadının iddiası şu: “Daha önce dizisinde oynadığım yönetmen,
içkime ilaç katıp, beni kendimden geçirdi ve sonra da barın tuvaletinde bana tecavüz etti.”

Tecavüz yok, rıza var!
Yönetmenin, “Ne tecavüzü? İkimizin de kafası güzeldi, eve kadar sabredemedik. İki tarafın da rızasıyla oldu bu” diye kendini savunduğu olayda gelinen noktaya bakar mısınız?
Amerikalı kadın geçen hafta, daha önce birlikte çalıştıkları diziden tanıdığı bir oyuncuyu aradı ve şöyle bir ricada bulundu:
“Bana tecavüz ettiği için davacı olduğum yönetmen, hakkımda, ‘Zaten hafifmeşrep, yollu bir kadındı’ diye şahitlik yapacak isimler bildirmiş mahkemeye. Siz de
benim şahidim olur musunuz, ‘Öyle bir kadın değildir’
diye?”
Bardaki hadise, tecavüz mü yoksa şişede durduğu gibi durmayan alkolün yan etkisiyle yaşanmış bir şey mi? Yapılacak yargılama sonunda belirlenecek bu… Ama gel gör ki bu devirde hala kadınlara “hafifmeşrep” ya da “yollu” gözüyle bakıp, tecavüz etmeyi hak sayan “şahitler”i yargılayacak bir makam yok. Toplumun böyle insanları vicdanında “ömür boyu hapse” mahkum etmesi lazım.
Ara ki bulasın öyle bir  toplum!

NASIL YANİ?

Kanaltürk’teki “2. Sayfa”nın sunucuları dün sabah, İbrahim Tatlıses’in hainlikle suçladığı Ferhat Güzel’i dillerine doladı.
Programın sunucularından Müge Dağıstanlı, Ferhat Güzel’e saydırırken kendi ayağına da kurşun sıktığının farkında değildi. Dağıstanlı, “Ferhat Güzel, bir ara Tatlıses’in önünü kestiğini iddia etti. İbrahim Tatlıses, onu engellese Ferhat Güzel çıkabilir miydi 2. Sayfa’ya?” dedi. Düne kadar “2. Sayfa”ya kimlerin çıkacağına sunucuları, yapımcısı ve kanal yönetiminin karar verdiğini sanıyordum, Dağıstanlı’nın bu lafından sonra içime bir kuşku düştü valla!

GÜNÜN SÖZÜ
Ulaşamadığın kadına “kaşar” demeyeceksin paşam! Biraz delikanlı olup; “bu beni aşar” diyeceksin!