Yapay zekâ hayatımıza girdikten sonra bambaşka bir yer oldu dünya… Yapay zekâyı, daha güzel bir dünyayı inşa etmek için kullananların yanı sıra maalesef kötü niyetliler de var. Kanunlardaki boşluktan istifade ederek, taklitçilikten emek hırsızlığına kadar birçok alanda yapay zekâyı istismar aracı olarak kullananlar söz konusu.
Facebook, Intagram ve WhatsApp gibi sosyal medya platformlarıyla uygulamaların sahibi Meta bile var yapay zekâyı kötüye kullananlar arasında.
Dolar milyarderi Mark Zuckerberg’in şirketi Meta’nın Taylor Swift, Selena Gomez ve Anne Hathaway gibi ünlülerin izni olmadan onları taklit ettiği flörtöz sohbet robotları ürettiği ortaya çıktı. Meta’nın yaptığı yapay zekâ kurnazlığı ABD’de ciddi tartışmalara yol açtı.
Kanunlar teknolojinin hızına ayak uyduramadığı için yasal boşluklardan yararlananlara engel olmak mümkün mü?
Danimarka; insan yüzü, sesi ve bedenini dijital olarak telif hakkı kapsamına alan bir kanun çıkardı. Nasıl ki tescilli bir besteyi dijital ortamda bir başkası kullanamıyorsa, kullanınca telif cezası yiyorsa, bunun aynısını insan yüzü, sesi ve bedeni için uygulamak mümkün.
Her ülkenin Danimarka gibi; ünlülerinin yüzü, sesi ve bedenini dijital ortamda kaydedip, telif kapsamına alması şart demek ki!
Bir roman üstüne gazetecilik dersi!
Meslektaşım Alev Gürsoy Cimin, ‘Ben Daha Yaşamadım’ ve ‘Bu Son Olsun’dan sonra üçüncü romanı ‘İblis’in Melekleri’ni çıkardı. Mona’dan çıkan kitap, üç genç kadının yaşadıkları korkunç olayları anlatıyor.
Kitabın ‘Ön Söz’ünü yazan da tıpkı Alev Gürsoy Cimin gibi yıllardır Posta gazetesinde çalışan bir meslektaşım. Posta’nın ‘Aşk Doktoru’ Mehmet Coşkundeniz’in ‘ön söz’de yazdıkları haberci olmak isteyen gençler için adeta ‘gazetecilik el kitabı’… İşte Coşkundeniz’in ‘ön söz’de yazdıkları:
“Üstat Şinasi Nahit Berker’in ‘Gazeteci Olunmaz Gazeteci Doğulur’ düsturunu bu mesleğe başladığım ilk gün kendime rehber edindim.
Günümüzde, teknolojinin, yapay zekânın yardımıyla sonradan gazeteci olunuyor gibi görünse de ben hâlâ gerçek gazeteciliğin doğuştan kazanılan bir ‘ruh’ ile yapılabildiğine inanıyorum.
Gazeteciysen merak edeceksin mesela. Dünyanın bir ucunda yaşanmış bir olayın nedenlerini, sonuçlarını deli gibi merak edeceksin. Bir haberi kovalıyorsan, o haberi kotarmadan uyumayacaksın.
Gerçeğin peşinden asla ayrılmayacaksın.
Tehditler alsan da canını hiçe sayacak, yolundan caymayacaksın.
Yoksulluk çekeceksin, evladının geleceği için endişe edeceksin, ama bu meslekten vazgeçmeyeceksin.
Kendini lanse etmek için değil, haberi duyurmak için uğraşacaksın.
Velhasıl, zor ve meşakkatli bir yolda çoğu zaman tek başına yürüyeceksin.
Alev, işte bu zorlu yolun yılmaz yürüyüşçülerinden biridir.
İyi gazeteci, iyi bir hikâye anlatıcısıdır aslında. Haberin rutiniyle değil, habere konu olan kişilerin gerçek hikâyeleriyle ilgilenir. O hikâyeleri, abartmadan, manipüle etmeden olduğu gibi, sadece gerçeğiyle aktarır okurlarına.
Bu kitap da bir haberin hikâyesidir.
Alev’in habercilikteki başarısını edebiyatta da sürdüreceğine hiç kuşkum yok.”

