16 ŞUBAT 2020 PAZAR  – MİLLİYET CADDE  – ALİCE

Ünlüler hakkındaki ‘şehir efsaneleri’ne insanların ne denli itibar ettiğine ilişkin bundan daha çarpıcı bir örnek olabilir mi?

Tolgahan Vurgun’un ‘Turnanın Türküsü’ adlı nehir söyleşi kitabında Türk halk müziğinin yaşayan efsanelerinden Bedia Akartürk, hakkındaki ‘şehir efsaneleri’ni şöyle anlattı:

“Anadolu’nun pek çok yerinde ‘Bedia Hanım buralıdır’ derler. Bu konuda pek çok hadise yaşadım. İlk aklıma gelen Ankara’da yaşadığım bir olay. Bir köyün öğretmeni ve muhtarından mektup geldi. Bulundukları köyde bir ailenin kızı kaybolmuş ve bu kızın sesi güzelmiş. Öğretmen ve muhtar radyoda beni dinlemiş ve kafalarında şu senaryoyu yazmış:

‘Bu kız çok yanık okuyor, aile özleminden olmalı, bizim köylünün kayıp kızı Bedia Akartürk!’ Mektupta bunlar yazılıydı. Eşim oturdu ve detaylı bir mektup yazdı, beni, ailemi ve köklerimi anlatan. Olay kapandı diye düşündük.”

BEDİA AKARTÜRK’ÜN BAŞINA GELENLER

Kuyruklu yalan!

“Bir müddet sonra kapı çaldı ve bir grup adam geldi. Mektubu yazan öğretmen, muhtar ve kızı kaybolan şahıs. Mektupta yazanlara inanmamışlar, beni görmeye gelmişler.

Kızı kaybolan adamcağız bana baktı, ‘Yok bu değil. Kızımın daha büyük olması lazım’ dedi. Gittiler. Arkadan tekrar bir mektup, bu kez kızı kayıp anneden. ‘Bu kızım değil’ diyen
adam eve gidince eşine, ‘Kızımızı gördüm, aynı sana benziyor’ demiş meğer.”

“Anadolu turnesinde kulisteyim. Bir hanım ısrarla kulise girmek isteyince, gelsin dedim. Kadın geldi, ama nasıl ısrarcı ‘Sen buralısın’ diye. Atilla bir yandan, ben bir yandan anlatıyoruz, ama nafile. ‘Küçükken sen düştün, yuvarlandın, kafanı köfte arabasına çarptın, kaşının üzerinde iz kaldı’ diye anlatıyor. Sol kaşımın kenarında çocukluktan kalma bir yanık izi var, belli belirsiz ama… Gördü onu, ‘Bak işte sensin, inkâr etme’ dedi.”

70’li yıllarda böyleydi de şimdi durum değişti mi?

Hayır…

Hale Soygazi’nin, aylarca ekranlarda “O benim annem” diyen kişiye karşı açtığı davalar daha yeni bitti de oyuncu rahatladı.

BEDİA AKARTÜRK’ÜN BAŞINA GELENLER

İZ BIRAKAN TİPLEME

14 Şubat’ta vizyona giren yerli filmlerden ‘Masallardan Geriye Kalan’ı, Soho House İstanbul’daki özel gösteriminde izledim. Mustafa Uğur Yağcıoğlu’nun yazıp, yönettiği yapım, üniversitede doçent olan Evren’le (Özgür Çevik) yüksek lisans öğrencisi genç ve şımarık Hece (İlayda Akdoğan) arasındaki aşkı uzun diyaloglarla anlatan bir film. Eskişehir, Brugge, Paris ve Köln’de çekilen projenin oyuncularından biri de Tuba Ünsal.

Rolü Özgür Çevik ve İlayda Akdoğan’a oranla çok az. Ancak Ünsal’ın Asya tiplemesiyle filme damga vurduğunu söylemeliyim. ‘Masallardan Geriye Kalan’ın Soho’daki gösterimini izleyenler arasında vizyondaki ‘Aşk Tesadüfleri Sever 2’ filminin yapımcısı ve yönetmenleri İpek-Ömer Faruk Sorak çifti de vardı. Ömer Faruk Sorak, projeyi izledikten sonra Yağcıoğlu’na, “Diyalog yazmada müthiş başarılısın. Biz senaryoları sana verelim, sen diyaloglarını yaz” dedi.

BEDİA AKARTÜRK’ÜN BAŞINA GELENLER

LAKABI OLAN SON NESİL

Antalya’da yaşayan meslektaşım Vedat Özkeleş, Facebook’ta şöyle bir paylaşım yaptı:

“Bir zamanlar Antalya’da lakaplarıyla tanınan kişiler vardı. Kıllı Ahmet, Çörçil, Deli Hüsam, Sivri, İbili, Ayı Celal, Kaymakam, King Kong, Ezici, Metreci, Boncuk, Kelle Erturhan, Şeytan Ahmet, Çerkez Hüseyin, Deli Atilla ve Çamur Şevket.”

Özkeleş başlattı, takipçileri devam etti:

“İbruş, Fondip, Ayı Hasan, Burunsuz Kemal, Kaymak Feride, Köfte Fatih, Kuduz Ahmet, Miloş, Bobo Halil, Piç Okan, Ördek Mehmet, Zade Murat ve İbiş.”

İnsanların sosyal medyadaki ‘nick name’leriyle değil, lakaplarıyla tanındığı yıllar çok eski değil… Mahalle kültürüyle büyümüş herkesin hafızasında lakaplarıyla anılan birçok insanın izi var. Büyük şehirlerin yok ettiği ‘mahalle kültürü’yle birlikte yakın  bir gelecekte onlar da tarih olacak.

GÜNÜN SÖZÜ

“Dışarıya kapanmak esasen içeriye açılmaktır. Huzur mu istiyorsun? Az eşya, az insan.” (Franz Kafka)