MİLLİYET – 23 TEMMUZ 2014 ÇARŞAMBA  –  ALİCE

imgres-1

Cüneyt Arkın’ın ilk baskısını nisan ayında yapan “Cüneyt Arkın Fakir Gencin Hikayesi” adlı kitabını yeni okudum.
Arkın’ın kitabında yazdığı Türkan Şoray, Orhan Günşiray, Erol Taş, Kadir Savun, Eşref Kolçak, Fikret Hakan, Münir Özkul ve Hüseyin Peyda’lı hüzünlü anılarının yanı sıra iki ilginç itirafı dikkatimi çekti.
Bunlardan biri 1980 öncesinde Arkın’ın aldığı ölüm tehditleri.
Arkın kitabında, sağ ve sol grupların kendi istedikleri tarzda film yapma teklifini reddettiği için ölüm tehditleri aldığını, evine paket içinde mermi gönderildiğini yazdı.
Tehditler yüzünden ailesini yurtdışına kaçırdığını, kendisinin de bir süre kaçak yaşadığını anlatan Arkın’ın bir medya patronuyla olan diyaloğu ve sonrasında yaşananlar daha da çarpıcı:
“Türkan Şoray’la çektiğimiz ‘Arım Balım Peteğim’ filminin ardından arandığımı duydum. Arayan çok tanınmış, saygıdeğer biriydi. Buluştuk. Uzun iltifatlar sonunda konuya geldi.
Fazla tutmayan, okunmayan bir magazin gazetesi vardı. Bunu hazmedemiyorlardı. Hamle yapmaları için bir skandal gerekiyordu.
‘İşte bu konuda bize yardım edeceksin’ dedi.
Cevap vermedim, devam etti:
‘Sen Türkan Şoray’a âşık olacaksın. Deli divane. Ama o kararsız kalacak. Mektuplarına, gözyaşlarına cevap vermeyecek. Ölüp biteceksin, intihar edeceksin.’
Sustu, çok akıllı bakışları yüzüme değdi. Korkunç bir sessizlik vardı.
İnadına uzattım.
Sonra, Türkan Hanım’ın bir erkeği var, ben de evleneceğim bir hanımla beraberim diye başladım.
Onlara ne olacak? Ya onların şerefleri?
Bunları biliyorsunuz. Bildiğiniz halde bu teklifi nasıl yapabiliyorsunuz? Böyle bir sunum sizin karakterinize uygun olabilir ama benim için beraberliğe, kadına, sevgiye hakarettir.
Kalktım, kapıya yürüdüm. Tam çıkacakken öfkeyle bağırdı:
‘Öldün sen oğlum, öldün Cüneyt. Şu andan itibaren Türkiye’nin bütün gazeteleri her gün hakkında en kötü haberleri yazacaklar.’
Çıkıp gittim.
Dediği oldu. Büyük, küçük gazeteler her gün en iğrenç iftiralarla bana saldırdı.
‘Cüneyt Arkın, karısının, çocuklarının olduğu evde, erkeklerle seks partisi yapıyor’ diye manşet bile attılar.”

BAYÜLGEN’DEN DEMOKRASİ DERSİ

Türkiye’de kutuplaşma, karşı fikre tahammülsüzlük öyle bir noktaya geldi ki!
Sosyal medyada linç edilen son ünlü Yavuz Bingöl.
Sebep; AKP İstanbul teşkilatının düzenlediği iftara katılıp, cumhurbaşkanı adayı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la el sıkışıp, sohbet etmesi.
Bingöl’e sanat dünyasından en ciddi destek veren ünlü Okan Bayülgen oldu.
Bingöl’e destek çıktığı için kendisini eleştirenlere Bayülgen’in verdiği yanıtlar “Demokrasiyi Anlama Kılavuzu” gibi. İşte Bayülgen’in yazdıkları:
Madem gençsin, önüne bak kardeşim. Madem ‘geleceksin’ öyleyse geleceksin. STK, parti, örgüt, dernek bunlara takılacaksın, Yavuz’a değil.
Yavuz Bingöl istediği yere gider. Sana ne? Gezi Ruhu’nu anlamamışsın. Erken yaşta emekli solcu olmuşsun. Oturduğun yerden b.. atmayı bırak, önüne bak.
Yavuz Bingöl twitterden şöhret olmadı çocuklar. Yazdı, söyledi, başına bin türlü iş geldi. Önce onun kadar taş… olacaksın, öyle konuşacaksın.
Sen ‘iletişimin’ şehvetine kapılmış, istediğini linç edebileceğini sanıyorsun.
Ne diyor Godard, ‘İletişimin araçları var, kendisi yok’. Burnundan ayırmadığın akıllı telefonun seni daha kararsız, aptal ve kör yapıyor.
Siz de yapın. Zor değil. Bir arkadaşın var. Onu savunuyorsun, korkmuyorsun. ‘Çok değerli adamdır, bir bildiği var’ diyorsun. Korkmayın, yapın.”
Bingöl, Bayülgen’in “babasının oğlu” mu?
Hayır.
Peki, tepki çekeceğini bile bile niye savundu Bingöl’ü? Aslında Baygülgen’in savunduğu Bingöl değil, düşünce özgürlüğü, sanatçı hürriyeti!..

GÜNÜN SÖZÜ
“Beyinlerimiz savaşsın isterdim ama görüyorum ki siz silahsızsınız.” (Franz Kafka)