MİLLİYET – 20 ŞUBAT 2015 CUMA  –  ALİCE

Kadın cinayet davalarındaki “haksız tahrik” ve “iyi hal” indirimleri akıl alır gibi değil.
Özgecan olayında Türkiye ayağa kalktı.
Herkes, suçluların en ağır cezaya çarptırılmasında hemfikir.
Ancak yargının şimdiye kadar verdiği kararlara bakınca karamsar olmamak elde değil.
Bir kadının bir erkekle mesajlaşması, gece dışarı çıkması, makyaj yapması, giydiği kıyafetin rengi, bir saat bile olsa eve geç gelmesi, cep telefonuyla sıkça konuşması “tahrik” sayılıyor ve sanıklara büyük indirimler uygulanıyor.
CNN Türk’te izlediğim haberden size somut bir örnek:
Konya’da boşandığı 31 yaşındaki eşi Özlem Işık’ı sekiz yerinden bıçaklayıp sonra da üzerinden otomobille geçip öldüren Kamil Çolak’a ağırlaştırılmış müebbet yerine 24 yıla kadar hapis cezası istendi.
Gerekçe “haksız tahrik” indirimi.
Bir kadını öldürdüğü için müebbet hapse mahkum edilen bir katilin cezası, sırf mahkemede iyi hal sergiledi diye kuşa çevrilir mi?
25 Ekim 2013’te Adem Çıracı, Kezban Doğan’ın başına poşet geçirdi, mutfak tüpü hortumunu da zorla ağzına dayayıp öldürdü. Mahkeme, Çıracı’ya verdiği müebbet hapis cezasını 25 yıla indirdi.
Sebep?
Duruşmalar sırasında mahkeme heyetine  “çok saygılı” davrandığı için ona “iyi hal” indirimi uygulandı da ondan.
Tövbe Yarabbim tövbe…
Bir kadını hunharca katleden birine sırf mahkeme heyetine saygılı davrandı diye böylesine büyük bir indirim uygulanır mı?
Hangi vicdana sığar bu…
Türkiye’nin kadın şiddetine yeni Özgecan’ları kurban vermemesi için acil olarak kadın cinayetlerindeki “tahrik” ve
“iyi hal” indirimini kaldırması lazım.
Özgecan olayından sonra madem ki
her parti hemfikir kadın cinayetlerinin önlenmesi konusunda.
O zaman buyrun Melda Onur’la Aylin Nazlıaka’nın TBMM’ye verdikleri kanun tekliflerini gündeme alıp, yasalaştırın.

AJDA PEKKAN’IN KIYMETİNİ BİLİN

Beyrut’ta aldığım üzücü haberlerden biri Fikret Şeneş’in ölümüydü. Öncelikle Şeneş’e rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.
İstanbul’a dönüşte Şebnem Çapa’nın Pekkan hakkında söylediklerini
okuyunca üzüldüm.
Pekkan’ı vefasızlıkla suçlayan Çapa’nın, “Buraya gelmeye yüzü yok. Kayınvalidem hastayken ne ziyaret etti, ne arayıp sordu. Siyah gözlüklerini takıp şovunu yaptı ve gitti. Ajda’yı Ajda yapan kayınvalidemdi” sözlerini yaşadığı acının duygusallığına veriyorum.
Çapa’nın Pekkan’a haksızlık ettiğini düşünüyorum.
Fikret Şeneş, elbette ki önemli bir söz yazarıydı. Pekkan da Şeneş’in kendi deyimiyle “Şarkılarının en iyi vitrini”ydi.
Ama “Ajda’yı Ajda yapan Fikret Şeneş” demek değil bu.
Çünkü Ajda Pekkan, şarkıcılıktan önce oyuncuydu.
Merhum Fecri Ebcioğlu’nun yabancı müzik üzerine yazdığı Türkçe sözlerle çıktığı müzik yolculuğunda Şeneş eserlerinin de büyük katkısı oldu Pekkan’a.
Ajda Pekkan’ı Ajda Pekkan yapan etkenler arasında sadece oyunculuk ve şarkıcılık yok.
Türkiye’nin ona “Süperstar” demesinin altında yatan 22 yaşından itibaren yaptırdığı estetikler,Fransa macerası, çalışkanlığı, disiplini ve makyajından giyim tarzına çağdaş Türk kadını için rol model olmasıdır.
“Vefa”nın bir semt olarak algılandığı şov dünyasında Pekkan, hastalığı döneminde Şeneş’e ailesinin istediği ölçüde vefa göstermemiş olabilir.
Öyle olsa bile cenazeye gelmesini, “Şovunu yaptı, gitti” olarak değerlendirmek ne derece doğru?
Bildiğim kadarıyla Şeneş’e hastalığı döneminde doğum günü partisi düzenleyen Pekkan, yakın zamana kadar ondan ilgisini esirgemedi.
Şeneş’i son yolculuğunda yalnız bıraksa ayıp etmiş olurdu. Şimdi geldi diye suçlu mu oldu?
Eğri oturup, doğruyu söylemek gerekirse bir Ajda Pekkan daha çıkarabildi mi Türkiye?
Hayır…
Bir avuç sanatçımız var, onları da nedense yaşarken değersizleştiren ama öldükten sonra “çok seven” bir toplum haline geldik…

GÜNÜN SÖZÜ
“Aşk; virajlı, engebeli ve heyecanlı bir yolculuktur. Ve böylesi bir yolculukta kimsenin yara almadan kurtulması mümkün değildir.” (Jesicca Park – Sırılsıklam Aşk’ın yazarı)