29 Ocak 2023 Pazar – Milliyet – Alice
Sinemaya adanmış bir ömür… 180 filmde başrol, onlarca ödül… Oyuncuların derneği SODER’de başkanlık, devlet sanatçılığı ve Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu üyeliği… 75 yıllık ömrünün çoğu film ve dizi oyuncusu olarak kamera karşısında geçen Hülya Koçyiğit, aynı zamanda başarılı televizyon programlarına da imza atan bir sanatçı…
1980’li yıllarda “Hanımlar Sizin İçin”, 90’lı yıllarda “Son Çare”nin sunuculuğunu yapan Hülya Koçyiğit, şimdilerde ise “Film Gibi Hayatlar”la her hafta kültür sanat kanalı TRT 2 ekranında… Koçyiğit’in her hafta bir ünlüyü konuk ettiği program ikinci kez “Dalya” diyecek 26 Şubat’ta… Sanatçıyla, programını çektikleri Ayazağa’daki stüdyoda buluştuk, “Film Gibi Hayatlar”ı konuştuk…
“Film Gibi Hayatlar”a başladığınızda bu kadar uzun soluklu olacağını tahmin etmiş miydiniz?
Herhangi bir zamanlama yapmadık. Amacımız sanat ve kültür dünyamıza emek vermiş, Türkiye’nin değer verdiği sanatçılarla sohbet ve onların hikâyelerini seyirci ile paylaşmak.
26 Şubat’ta 200’üncü bölüm yayınlanacak. Sonrası için hedef ne?
200’üncü programımızı da çektik. Ve bugüne kadar yaptığım bütün sohbetlerde çok mutlu oldum. Gelen konuklarımı sinemaya ve sanata verdikleri emekler için hepsini ayakta alkışlamak istedim.
Bundan sonraki amacım ne? Kökü sanat hayatımıza dokunmuş, bize, kültür sanat hayatımıza dokunmuş, insan olmamıza katkıları bulunmuş ve onları olduğu gibi sevdiğimiz insanları halen konuk etmek ve onlarla sohbetler edebilmek… Gücüm yettiğince bunu yapacağım, ama hiç belli olmaz, an gelir vazgeçerim. Bu kadar için teşekkür ederim. Şimdilik sohbetlere devam etmek niyetindeyim…
Şimdiye kadar çok istediğiniz halde konuk edemediğiniz ya da illa da konuk almak istedikleriniz var mı?
Ah, yanarım yanarım sevgili Fatma Girik ve Cüneyt Arkın ile program yapamadım. Çünkü her ikisi de hastaydı. Ama her ikisine de anma programları yaptım.
Hülya Koçyiğit’in 1963’te “Susuz Yaz”la başlayan sinema oyunculuğu serüveni, 2007’deki “Hicran Sokağı”yla dizi oyunculuğu, 2009’daki “Altın Kızlar”la bitti mi?
Şimdilik öyle görünüyor. Bir film yapım şirketim var. Gülşah Film. İstediğim zaman istediğim bir hikaye ile karşılaşırsam belki yeni bir film yapabilirim.
‘Sinema bitmedi, bitmeyecek’
Yılmaz Erdoğan, Cem Yılmaz, Şahan Gökbakar, Gülse Birsel ve Ata Demirer, yeni filmlerini dijital platformlara verince, sinema salonlarının gelirleri yarı yarıya düştü. Birçoğu kapanma tehlikesiyle karşı karşıya… Filmleriyle Türkiye’yi güldüren, gişesi yüksek bu mizahçıların sinemaya sırtlarını dönmesine nasıl bakıyorsunuz?
Birbirinden kıymetli ve gişe başarıları olan bu değerli sanatçıların pandemi nedeniyle geliri düşen sinemalara daha çok önem vermelerini ben de gönülden isterdim. Ama bu durumun geçici olduğunu düşünüyorum. Daha önce de yaşadık. Buna benzer seyirciyi kaybettiğimiz yıllar oldu. Ama sinema ölmedi. Bitmedi, bitmeyecek. Bu zorlu günleri yine Türk Sineması seyircisi ile birlikte atlatacak.
‘Eşref Abi’yle son röportajı ben yaptım’
Programda Türk Sineması’nın aramızdan ayrılmış yıldızları için özel bir bölüm yapmaya başladınız. Onlardan sizi en çok etkileyen hangisi oldu?
Birbirinden ayırt edemeyeceğim kadar sinemamızın büyük ustaları… Eşref Kolçak, Fatma Girik, Hulusi Kentmen, Münir Özkul, Civan Canova ve Rasim Öztekin… Hepsinden çok etkilendim. Hepsinin hayatı gerçekten programımızın da adına çok uygundu. “Film Gibi Hayatlar”dı ve Türk halkının çok sevdiği ve sinemamıza çok büyük hizmeti dokunmuş insanlardı. Bazılarıyla benim baba-kız, anne-kız ilişkilerim oldu. Bazılarıyla da çok dosttum, arkadaştım. Hiç beraber oynamadığım ama hayranlıkla izlediğim oyuncular da vardı. Eşref Kolçak benim için ekstra şöyle parantez açarak anlatmak istediğim bir olaydır. Eşref Abi’yle son röportajını ben yapmıştım. Yine bu program için yapmıştık. Bursa’ya gitmiştik onun için ve o kadar mutlu olmuştu ki bu söyleşiyi yaptığımız için… Ondan kısa bir süre sonra kendisini yitirdik. Bu bana da çok büyük acı oldu ve unutulmaz anılarımdan biridir. Mesela Civan Canova’yı da maalesef programdan kısa bir süre sonra kaybettik ve onunla böyle bir yaşanmışlığım olduğu için kendimi çok şanslı hissettim. Fakat onun o kadar erken ölümüne de bir sanatçı olarak, bir insan olarak müthiş bir üzüntü duydum. Onu çok daha önceden tanımayı, onunla arkadaş, dost olmayı gerçekten çok isterdim. Hepsini olabildiğince gerçeğine yakın anlatmaya çalıştım. O kadar güzel insanlardı ki… Ne kadar doğru ifade edebildim bilmiyorum ama onları izleyenlerle paylaşmak, sinemaya gönüllü olanlarla paylaşmak bana da çok iyi geldi. Ve bir nevi gönül borcuydu. Bunu yerine getirdiğim için kendimi çok iyi hissediyorum.
‘Film Gibi Hayatlar’ kitap olarak çıkacak
“Film Gibi Hayatlar”ın kitabını yapacağınıza dair bir duyumum var, doğru mu? Ne zaman yayınlanır bu?
“Film Gibi Hayatlar” programı TRT için, bu arşiv çok değerli bir hazine. Evet, sadece ekranda değil, prestij bir kitap için hazırlıklarımız devam ediyor.
Hülya Koçyiğit hayatını bir kitap ya da film yapmak isterse adı ne olur?
Hayatım film ya da kitap olsa, illa ki umuttan ve öğrenmekten yola çıkan bir başlığı olsun isterim. Ve belki de kitabımızın ya da filmin başlığı “Ben Hep Öğrenci Kaldım” olabilir. İkinci bir alt başlıkta “Umudumu Hiç Kaybetmedim” olabilir. Umut ve öğrenmeye gönüllü olmak, bence insanı hayatta tutan, diri tutan, genç tutan en önemli iki duygu.
Sosyal medya ve dijital mecralarla aranız nasıl? Paylaşımcı mısınız, sessiz bir izleyici mi?
Facebook ve Instagram sayfalarım var. Çok aktif bir kullanıcı değilim.
Sağlık, sıhhat durumunuz nedir? Kendinize nasıl bakıyorsunuz? Pandemi ve sonrasında vücut bağışıklığınızı güçlendirmek için bir şeyler yapmaya ve kullanmaya başladınız mı?
Çok şükür bir şikayetim yok. Dengeli beslenmeye çalışıyorum. Bağışıklığımı güçlendirmek ve korunmak adına altı defa aşı oldum.
‘Sinema benim için kutsal bir meydan’
Yanlış hesaplamadıysam, bugüne kadar 180 film çektiniz ve beş dizide oynadınız. “Keşke şunu da oynasaydım” dediğiniz bir film ya da hikâye var mı? “İyi ki oynadım” dediğiniz film ve rol hangisidir?
Çok, çok fazla “Keşke”lerim yok. Ama çok uzun zaman hazırlık yaptığım 1960 ihtilalini anlatan bir senaryoyu hayata geçirememek benim içimde bir burukluk… “İyi ki”lerim o kadar çok ki, hangisini saysam?
“İlk 10”a hangileri girer mesela?
“Susuz Yaz”, “Almanya Acı Vatan”, “Gelin”-”Düğün”-”Diyet” üçlemesi, “Derman”, “Zeyno”, “Vurun Kahpeye”, “Gökçe Çiçek”, “Karılar Koğuşu”, “Samanyolu” ve “Bez Bebek”…
İnsanın 200’e yakın filmi olunca tabii arasında seçim yapması biraz zor oluyor. İlk başladığımız dönemde elbette biraz daha romantik, biraz daha hayali karakterler canlandırdık. Ancak Türkiye’nin sosyo-ekonomik ve politik yapısı değiştikçe ve bizler de büyüdükçe, filmlerimizde toplumsal olayları içselleştirmeye, toplumsal filmlerde oynamaya gayret ettik. Özellikle ben kendi film şirketim kurulduktan sonra daha özgür hareket edip, daha çok istediğim filmlerde rol almaya başladım. Sinema gerçekten halkın derdini, sorununu, halkın yaşadığını dile getiren, halkın yaşadıklarıyla özdeşleşen bir sanat dalıdır ve ben bu sanat dalının içinde elimde geldiğince, aklımın erdiğince faydalı ve yararlı işler yapmak konusunda gayret ettim. Mesela, “Vurun Kahpeye” filmindeki heyecanımı ve duygumu, kalbimin çarpıntısını şu an bile hissedebiliyorum. Ama bazı filmler vardır ki, gerçekten daha da heyecanlandırır insanı… Kim bilir, belki de öyle bir film yapacağım ki hepsinin önüne o geçecek. “Derman”, “Karılar Koğuşu” ve “Kurbağalar”, bunların hepsi gerçekten bana göre çok önemli ve yaptığım için mutlu olduğum filmler. Bugün sinemaya yeniden başlıyor olsam yine 20’li yaşlarımdaki Hülya olsam, yine bu filmlerin hepsinde oynamayı çok isterim. Sinema beni halkla buluşturduğu için kutsal bir meydan gibidir.
GÜNÜN SÖZÜ
“21. yüzyıl cahilleri okuma yazmayı bilmeyenler değil, öğrenmeyen, öğrendiği yanlışlardan vazgeçmeyen ve yeniden öğrenmeyenler olacak.” (Alvin Toffler)