MİLLİYET TELEVİZYON – 23 Haziran 2012 Cumartesi ALİCE
“9. Altın Nar Festivali” için gittiğim Kemer’de dört gün kaldım.
Sadece festival etkinliklerini takip etmedim, Kemer’in gece hayatını da gözlemledim…
Kemer Gözcü gazetesinin sahibi Ahmet Yenigün’ün rehberliğinde dolaştığımız Klüp Kristal ve Aura Club’te şunu gördüm.
Nasıl ki, Kuzey Kıbrıs’taki casinolar, Türkiye’den gelen müşterilerini eğlendirmek için Türkiye’den getiriyorlarsa, Kemer’deki gece kulüpleri ve discolar da müşteri profiline göre şarkıcı seçiyor.
Kemer’e Avrupa’dan da çok turist geliyor ama Rusya ve Ukrayna’dan gelenler daha fazla…
O nedenle bu mekanlarda sahne alanlar ya Rus ya da Ukraynalı şarkıcılar…
Kemer’in en popüler eğlence mekanlarından Klüp Kristal’in sahibi de, müdürü de Rus…
2 bin kişi kapasiteli mekanda her hafta bir konser var. Müşterilerin çoğu Rus olduğu için Rusya’nın ünlü şarkıcıları gelip konser veriyorlar burada…
Bizim Kemer’de olduğumuz hafta Vera Brejnova’nın konseri vardı.
Girişin 25 dolardan olduğu mekan tıklım tıklımdı. Haftada bir gün Türk DJ’lerin müzik yaptığı Klüp Kristal’in dansçıları bile ya Rus, ya Ukraynalı…
Kemer’in en eski ve ünlü eğlence mekanı Aura Club’ün sahipleri Türkler, ama onların da müşterileri Kristal gibi ağırlıklı olarak Ukraynalı veya Rus…
Her pazar akşamı Rusya, Ukrayna ya da Romanya’dan gelen ünlü bir şarkıcının sahne aldığı konsere giriş ücretinin 30 dolar olduğu mekanın dansçıları da yabancı…
Rus ya da Moldovyalı…
Sadece iki popüler mekana özgü bir durum değil bu durum…
Kemer’de kaldığım süre içinde sokaklardaki ilanlara baktım. Birçok otel, gece kulübü ve barda eski “Doğu Bloku”nun şarkıcılarının isimleri vardı.
Nasıl ki, Kıbrıs’a kumar oynamaya giden Türkler, Türk şarkıcılarla coşup eğleniyor, Rusya’dan ya da Ukrayna’dan gelenler de kendi şarkıcılarıyla…
Nasıl Kıbrıs, Türk şarkıcılar için kârlı bir kazanç kapısıysa, Rus ve Ukraynalı şarkıcılar için de Kemer öyle…
Azra’ya tepki
Azra Akın’ın geçenlerde yaptığı bir açıklama Nuray Aktaş adlı okurumuzu haklı olarak kızdırdı. Duygularını dile getirip gazetecilere gönderdi. Aktaş’ın yazdıklarını kimse dikkate almayınca her halde “Bir de Ali Eyüboğlu’nu deneyeyim” dedi…
Normalde alınganlık göstermem lazım Aktaş’ın “son çare” olarak beni seçmesine…
Ama okurumuzun dikkat çektiği konu ve samimiyeti, o küçük kusuru örtmeye yetti.
İşte okurumuzun Azra Akın’dan yana olan şikayeti:
“Ali Bey, merhabalar…
Bu kadar işinizin arasında bu konularla ilgilenir misiz bilmiyorum, ama bir şeye dikkat çekmek istiyorum.
Konu Azra Akın’la ilgili…
Bir ay kadar önce kendine bir muhabbet esnasında ‘İlişkin nasıl gidiyor?’ diye sorduklarında ‘Aşk yok ama ayrılık da yok’ dedi.
Bu sözü duyunca çok şaşırdım ama o normal bir şey söylemiş gibi konuştu ve davrandı.
Bu konuyu sizden önce başka yazarlara da mail attım, ama kaale alan olmadı, bari siz alın…
Gazetelerde her gün kadın bacağı, selüliti haberleri yer alıyor. Bu konu onun kadar değerli değil mi sizce?burada bacaktan ziyade karakter ve ifade sorunu var.
Sizce de yanlış değil mi?devam eden bir insan aşık değilse niye böyle davranıyor?
İçeride başka konuşup dışarıda mutluluk pozu veriyor.
Ne Kıvanç hayranıyım, ne de bu kızgınlıkla yazılmış bir yazı.
Sadece içim almıyor.”
Gani Müjde
‘YAHŞi’ OLMADI
Ankara İbn-i Sina Hastanesi’nden Dr. Çetin Erol’un tepkisi ise “Yahşi Cazibe”nin yazarı Gani Müjde’ye:
“Sayın Eyüboğlu,
Zevkle izlediğimiz ‘Yahşi Cazibe’ dizisinin finali bize göre tam bir saçmalıktır. Neden?
1. Başından beri çok sevimli, doğru, sadık bir kadın ve eş olarak takdim edilen Cazibe son kısımda birdenbire sahtekâr, sadakatsiz ve yalancı biri olarak sunulmuştur. Dizinin tümü gözönüne alındığında bu hiç inandırıcı değildir.
2. Cazibe evden kocasının ihaneti nedeniyle ayrılmış ve kocasına ait hiçbir malı da götürmemiştir. Buna rağmen bu şekilde yansıtılmıştır. Bu, erkeğin ihanetini unutturmaya veya saklamaya yönelik, kadına düşman bir tavırdır.
3. Ayrıca dizide hep sevilen ve Azeri kardeşlerimizle aramızda güzel duygulara neden olan bir karakteri canlandıran Cazibe’nin bu şekilde gösterilmesi kime ne yarar sağlayacaktır?
Doğrusu hangi nedenle yapılmış olursa olsun bu tür bir son asla kabul edilemez ve Sayın Gani Müjde’ye hiç yakışmamıştır. Umarım pişman olmuştur. Son için bu kadar yaratıcılıktan uzak bir senaryo asla olmamalı idi.
Lütfen bu duygularımızı sütununuzda paylaşın. Saygılarımla.”
Sahrap Soysal
SAHRAP SOYSAL HAKLI
Geçen hafta Fatih Ürek’le ilgili yazımda kullanılan fotoğrafa Sahrap Soysal’ın itirazı var. Soysal, haklı ve işte yazdıkları:
“Ali Bey;
Milliyet Televizyon’daki ‘Fatih Ürek’in Zor Anları’ başlıklı yazınızın sol tarafında benim de bulunduğum bir fotoğraf vardı. Yazınızın tamamını okuyan herkes, isim de vermediğiniz için, bahsedilen ‘aşçı kadın’ın ben olduğumu düşünmüştür. Oysa bahsedilen programda ben yoktum.
Bir Okan Bayülgen projesi olarak ortaya çıkan ‘8 Numarada Şenlik Var’ programı sözleşmeye göre 1 Haziran’da bitti. Ben, sözleşme nedeniyle önceden belirlediğim plana uygun olarak programdan ayrıldım ama Fatih bir süre daha devam etmek istedi. Fatih’in yanına başka bir yemekçi alarak devam ettiği programın bahsettiğiniz tarihli bölümünde ben görevde değildim. Dolayısıyla yazınız, yanında yer alan fotograf nedeniyle, yanlış anlaşılmalara neden olabilecek niteliktedir. Bilgilerinize.”
AYŞE’NiN KiTABI
Ayşe’nin kitabı
Kemer’e giderken bir kitap götürdüm yanımda…
Romanlar genelde ilgimi çekmez, ama bu kitabın yazarı Ayşe Erbulak gibi tanıdık biri, türü polisiye olunca bir solukta okudum “Çok Şekerli Ölüm”ü…
Çünkü Ayşe Erbulak’ın Lal Kitap’tan çıkardığı “Hafiye Karılar” serisinin ilki olan bu romanın dili öylesine kıvrak, ele aldığı olay öylesine sürükleyici ki!
Kartondan tipler değil, romandaki karakterlerin hiçbiri…
Hepsi sahici…
Hepsi sanki içimizden biri…
Kemer’deki ikinci günümdü…
Açık büfeden yiyeceklerimi almadan önce oturacağım masaya bıraktım “Çok Şekerli Ölüm”ü…
Masaya döndüğümde Erhan Çiçek adlı garson, belli ki arada incelemiş kitabı:
“Çok güzel bir romanmış. Severim böyle romanları.” Kitaba meraklı bir garsonu isteğinden mahrum etmek olur mu?
Le Jardin’den ayrılmadan önce garson Erhan Çiçek’e iletilmesi için resepsiyona teslim ettim “Çok Şekerli Ölüm”ü…