MİLLİYET – 3 ŞUBAT 2014 PAZARTESİ  –  ALİCE

Yıllık cirosu 1 milyar euro olan dünya jet setinin gözde markası firmanın İstanbul’daki bir mağazasında müdürlük yapan kadının açtığı mobbing davası, bir sahtekârlığı da ortaya çıkardı. Çünkü kadının iddiası şu:
“Paris’e her gittiğimde kaldığım otele içinde kumaşlar, elbiseler ve çantalar olan bavullar bırakıldı ve bunları Türkiye’ye getirmem istendi. 5 yıl içinde ayda iki kez bu işi mecburen yaptım. Ne zaman ki, artık bu işe alet olmak istemiyorum dedim, mobbing başladı.”
Mahkemenin talebi üzerine olayı inceleyen maliye ve gümrük müfettişleri, “kayıt dışı, kaçak ve faturasız” birçok kıyafet, ayakkabı ve çantanın Paris’ten İstanbul’a getirilip satıldığını saptadı.
Peki, şimdi ne olacak?
Devlet, kaçak olarak Türkiye’ye getirilen ve ünlülere satılan bu çantalarla elbiselere el koyacak.
Şimdiye kadar sahte evraklarla düşük fiyata ithal edilip satılan lüks otomobillere devletin el koyup emniyet ve maliyenin garajına çekmesine alışık Türkiye… Ancak söz konusu insanların üstündeki ayakkabı, çanta ve kıyafet olunca iş başka…
Trafikte bir ünlünün kullandığı “kaçak otomobil”e el koyduğunda devlet, o kişi bir taksi ya da başka bir otomobile binip gider.
Ancak o mağazadan çanta alanları bekleyen ciddi bir tehlike yok, ama ayakkabı ve kıyafet alanları var.
Devlet görevlileri yarın öbür gün, o mağazadan giyinen kadınlara İstinye Park’ta ya da Nişantaşı’nda, “Kıyafetiniz ve ayakkabılarınızı çıkarın ve teslim edin” diyebilir.
Mağazanın muhasebe kayıtlarını inceleyen devlet görevlilerini şaşırtan şöyle bulgular da var.
Kadının biri 10 ayda 62, bir başkası 8 ayda 54 çanta almış.
Maliyeciler için aslında bu “çanta manyağı” kadınların her biri bir “maden”.
Çantalarının pahalılığıyla ünlü bir firmadan 8 ayda 54, 10 ayda 62 çanta almak ne demek?
Maliyecilerin bunların da kapısını çalıp, bu değirmenin suyunun nereden geldiğini sorması gerekmez mi?

ERDEN KIRAL’A YANIT

SİYAD’ın “Zerre”yi “En İyi Film” seçmesini, “Zerre’ye ödül verenler bu işten zerre kadar anlamıyor” diyen ve “Zerre”nin iki yabancı filmden sahneleri kopyaladığını iddia eden ünlü yönetmen Erden Kıral’a neden kimsenin yanıt vermediğini yazmıştım geçen hafta. “Zerre”nin yönetmeni Erdem Tepegöz, şöyle bir e-posta yolladı bana:
“Sayın Eyüboğlu,
‘Kalbin edebi sükuttur’ der Mevlana. Bu yüzden suskunluğumuz ikrardan değil, edeptendir.
Söylenen iddiaların yersizliğini; bahsedilen filmleri herkes izleyip, karşılaştırıp görebilir.
Bu nedenle konuyla ilgili daha fazla cevap vermeyi tercih etmiyoruz.
Saygılar.”

KURUMSAL İLETİŞİM, KADINLARDAN SORULUR

Rahmetli Duygu Asena’nın “Kadının Adı Yok” demesinden bu yana çeyrek asır geçti.
İş hayatı hâlâ erkeklerin tekelinde…
Ama bazı işler var ki, oralarda kadınlar iktidarda…
Hem de ezici bir çoğunlukla…
Kurumsal İletişimciler Derneği (KİD) yeni yöneticilerini belirledi. İşte KİD’in yeni yönetimi ve onların hangi şirketin kurumsal iletişimini yönettiklerinin dökümü:
Başkan: Bengi Vargül, TAV Havalimanları Holding.
Başkan vekilleri: Aybala Şimşek, Şekerbank; Şule Yücebıyık  Borusan Otomotiv.
Sayman: Dorottya Maria Kiss Kalafat, Tekfen.
Genel sekreter: Rişe Özkan, Doğan Holding.
Üye: Devrim Çubukçu, Aygaz; Uğur Nalbantoğlu, Yapı Kredi Bankası.
Yedek üyeler: Füsun Feridun,  Avea; Berna Özkul, Sabancı Üniversitesi; Deniz Bayez Feyzioğlu, Doğuş Holding; Tülin Steinhauser, Mercedes Benz Türk AŞ; Dr. Yasemin Öngören, Abdi İbrahim İlaç…
KİD’in vitrini böyle de üye yapısı farklı mı?
Merak edip, derneğin üyelerine baktım, orada karşıma çıkan tablo şu:
54 üyesi var KİD’in, sadece beşte biri erkek, diğerleri kadın…
Rakamların dediği şu:
Türkiye’de “kurumsal iletişim” kadından sorulur…

GÜNÜN SÖZÜ
“Dürüst insanlar manzarayı kapatan ağaçlar gibidir, onları kimse istemez.”