AW168785

3 Eylül 2023 Pazar  –  Milliyet  –  Alice

‘2. FoodFest’ için Antalya’ya giderken seyahat kitabı olarak yanıma Ece Soyer Demir’in yazdığı ‘SMA Bir Umuttur Yaşatan İnsanı’nı aldım…

AnadoluJet’in uçağı Antalya’ya indiğinde kitapla birlikte ben de bitmiş gibiydim!

Neden mi?

Bebeklerine SMA teşhisi konulduktan sonra 27 yaşındaki öğretmen bir anneyle meslektaşı eşinin yaşadıkları çaresizliği ve döktükleri gözyaşlarını ağlamadan okumak elde değildi çünkü…

Genç anne yaşadıklarını öylesine içten ve öylesine duygusal ve dokunaklı yazdı ki, gökyüzünde süzülen uçakta değil; Mehmet-Ece Soyer Demir çifti ve bebekleri Cemil Meriç’le birlikte hastane koridorlarında dolaşıyordum sanki…

Çocuklarının iyileşmesi için hiçbir şey yapamamak…

Çaresizce beklemek…

Kollarını oynatamadığı için alınan oyuncaklarla oynayamayıp, onlara sadece bakan ve tebessüm edebilen masum bir bebek…

Cemil Meriç’in henüz birkaç aylıkken geçirdiği bir dizi ameliyat…

Aylarca kendisi için özenle hazırlanan odasında değil yoğun bakımda yatması, solunum cihazıyla nefes alması, anne sütü ememediği için serumla beslenmesi…

2.5 aylıkken SMA teşhisi konulan Cemil Meriç, şimdi 4.5 yaşında altı cihaza bağlı yaşayan engelli bir birey…

“O ilaçla belki kurtulur” umudunun bile birkaç milyon dolar’a mal olması yüzünden ailelerinin sosyal medyada düzenledikleri yardım kampanyasıyla tanıdığımız bir hastalık SMA.

SMA’nın ailelere ne dramlar yaşattığına, bu kitap sayesinde vakıf oldum.

SMA olan çocuğu için yıllarca savaşan anne, artık aynı yıkımı yaşayanlara katıldığı konferanslarla yol gösteren bir cumhuriyet öğretmeni.

Nadir Hastalıklar Ağı Kurucu Üyesi olan, iki yıl Eskişehir İli Meclis Başkanlığı yapan, hâlen Ankara Üniversitesi Nadir Hastalıklar Uygulama ve Araştırma Merkezi Danışma Kurulu Üyesi ve SMA Hastalığı ile Mücadele Derneği Başkan Yardımcısı olan Demir’in bir anne olarak yaşadıklarını kitaplaştırması da bu amacın bir parçası… Demir, yazdığı kitabın telif gelirini de Türkiye SMA Vakfı’na bağışladı.

Antalya’nın lezzetlerini vitrine çıkaran festival


 

 

 

Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin “Antalya’dan Dünya’ya” sloganıyla ilkini geçen yıl gerçekleştirdiği FoodFest–Gastronomi Festivali’nin ikincisi için Antalya’dayım. 1-3 Eylül tarihlerindeki International FoodFest, Karalioğlu Parkı’nda yapıldı.

İlk günkü açılış töreninin en renkli yanı Yörük kıyafetli genç kızların ellerindeki bakır tencerelerle sahneye çıkması oldu. Yörük kızları ellerindeki bakır tencereleri, protokolün bulunduğu podyumdaki masaların üzerine dizdi. Sonra da o tencerelerin kapakları tek tek açıldı ve Antalya’ya özgü coğrafi işaretli lezzetler ortaya çıktı.

Neler miydi onlar?

Domates civesi, keşkek, kırmızı sulu et, çandır fasulyesi, tarhana çorbası, düğün çorbası (kulaklıklı çorba), alafaşı, balkabağı dolması, gaziler helvası ve mor üzüm…

Festivaldeki ikinci günün sabahında ise ‘Antalya’nın Mor Üzümü’ diye türküsü bile olan yöreye özgü mor üzümün hasadı için İbradı ilçesine gittik. Antalya’ya 1.5 saat mesafede, Toroslar’ın eteğinde ve deniz seviyesinden 950 metre yüksekte oldukça iri taneli üzüm hasat etmek ilginçti.

GÜNÜN SÖZÜ

“Sadece şefkat iyileştiricidir. Çünkü insanın içindeki tüm hastalıklar sevginin eksikliğinden kaynaklanır.” (Osho)