MİLLİYET – 7 NİSAN 2014 PAZARTESİ – ALİCE
Alman RTL’de 11’inci sezona giren ve sunuculuğunu Nazan Eckes’in yaptığı “Super Star” yarışmasının yeni finalistleri dikkatimi çekti.
Çünkü 15 yarışmacıdan 5’ü Türk…
RTL’nin internet sitesinde Yasemin Koçak, Elif Batman, Meltem Açıkgöz, Angelo Buğday ve Daniel Ceylan’ın özgeçmişlerini baktım. Anne ve babası Türk de var, aralarında babaları Türk, anneleri İtalyan ve Alman olanlar da…
Sadece Almanlar ve Türk kökenli yarışmacılar yok, Polonya ve Hindistan kökenliler de yarışıyor “Super Star”da…
Nasıl ki yıllarca Türkiye’nin dört bir yanından göç alan İstanbul’da bugün İstanbul doğumlu ilçe belediye başkanı sayısı Trabzon doğumlulardan azsa, aynı şey yarım asırdan fazladır Doğu’dan insan gücü transfer eden Almanya için de geçerli.
Bugün Almanya’nın en önemli TV kanalı RTL’deki “Super Star”da yarışanların çoğunun göçmen çocuğu olması iki açıdan önemli.
RTL gibi kitle yayıncılığı yapan bir kanal, yüksek reyting alabilmek için toplumun her kesimini kucaklamak zorunda…
İkincisi de şu:
Televizyonlardaki yarışmalara niye katılıyor insanlar?
Bir şekilde yırtıp, ekonomik özgürlüklerini kazanmak için…
Çoğu Alman’ın tuzu kuru…
O yüzden katılmıyorlar bu tür yarışmalara…
Hal böyle olunca meydan kalıyor “Yarı Alman”lara…
MARDİN’DE 4 DİLDE YAYIN YAPAN 47 TV
Mardin’de özel bir televizyon kanalı test yayınlarına başladı.
Mardin’in plakasından yola çıkılarak adı 47 TV olan kanalı yazı konusu yapmamın sebebi şu:
Türkiye’de ilk kez bir özel televizyon Türkçenin yanı sıra Kürtçe, Arapça ve Süryanice yayın yapacak.
Birkaç yıl önce biri, “Türkiye’de gün gelecek televizyonlar sadece Türkçe yayın yapmayacak. O bölgede yaşayan insanların resmi ve ana dillerine göre yayın yapacak kanallar açılacak” deseydi, inanan çıkar mıydı buna?
Çünkü “resmi dil”in dışında yayın yapacak televizyonun kuruluşuna izin yoktu.
Bugün var…
“Resmi dil”in yanı sıra “ana dil”de yayın sorun olmaktan çıktı.
Bundan böyle tıpkı Mardin’deki gibi ülkemizde “ana dil”lerde yayın yelpazesine sahip televizyonlara nasıl baktığımızın önemi var artık…
Bunu Türkiye’yi bölme yolunda atılmış “küçük adım”lardan biri olarak görenler de vardır, benim gibi ülkemizin kültürel zenginliğinin ekranlara yansıması olarak görenler de…
KÖŞK ADAYLARI NASIL PROPAGANDA YAPACAK?
Türkiye 30 Mart yerel seçimlerinden çıkar çıkmaz nedense birden Cumhurbaşkanlığı seçimlerine odaklandı…
Cumhurbaşkanı’nın yetkileri belli.
Çankaya “icra” değil, “temsil” yeri…
Hiç düşündünüz mü, Cumhurbaşkanı adaylarının propaganda dönemlerinde halka ne gibi vaatlerde bulunabileceğini?
Adaylardan biri, “Çankaya noteri olmayacağım” derken diğeri, “Dünyada ayak basmadık ülke bırakmayacağım” mı diyecek?
10 ve 24 Ağustos’ta sandığa gidecek seçmenlerin oyunu alabilmek için bir aday, “Sizden biri olmaya devam edeceğim. Eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer gibi ben de kuyruğa gireceğim” taahhüdünde bulunurken, diğeri şunu mu söyleyecek:
“Beni Cumhurbaşkanı seçerseniz Çankaya’yı halka açacağım. Haftanın bir gününü ‘halk günü’ yapacağım.”
Cumhurbaşkanı adaylarının, “daha çok demokrasi”, “daha çok özgürlük”, “Çalışanları enflasyona ezdirmeyecek ekonomik bir düzen” taahhüdünde bulunma şansı var mı?
Yok…
O halde adaylardan birine oy verirken bir seçim kriterimiz olacak.
O da o kişinin Türkiye Cumhuriyeti’ni Cumhurbaşkanı olarak temsil etme liyakatinin olup olmadığı…
Hal böyleyken ne gerek var sabah akşam ekranlarda Cumhurbaşkanlığı seçimlerini tartışmaya?
Çankaya Köşkü’ne aday olacaklar bile propaganda sürecinde oy alabilmek için halka ne söyleyeceklerini kara kara düşünürken, nedense şimdiden “cır cır ötmeye” başladı ekranların “Ağustos böcekleri”…
GÜNÜN SÖZÜ
“Huzur mu istiyorsun; az insan, az eşya.” (Franz Kafka)