11 TEMMUZ 2019 PERŞEMBE – MİLLİYET CADDE – ALİCE
Dizi yeni değil 2016 yapımı, ama ben Netflix’te yeni izlemeye başladım, ikinci sezonunda da bıraktım. Nedenini anlatayım…TV’lerden sonra Netflix’te yayınlanan ‘Shooter’, Başkan’a suikasti önlemekle görevlendirilen eski deniz piyadesi ve keskin nişancının uğradığı komplodan kurtulma mücadelesini anlatan bir yapım.
‘Tetikçi’nin ilk sezonunda olan bitenlerin Türkiye ve Türkler’le uzak-yakın bir ilgisi yoktu. İkinci sezonunun ilk bölümünde ABD’li deniz piyadeleri için Almanya Hamburg’da bir ödül töreni vardı. Senaryo gereği, Alman polisi kılığında salonu basan bir grup terörist ve keskin nişancı birkaç ABD askerini öldürdü. Alman istihbaratı ve polisi, eylemi yapanları anında tespit edip, Amerikalılar’a açıkladı:
“Saldırıyı yapanlar Türkler. Birbirlerinden habersiz, hücre halinde çalışıyor bu pislikler…” Bugüne kadar dünyanın hangi ülkesinde masum insanlara yönelik terör saldırısı yapılmışsa, failleri tespit edildi. Bu eylemleri planlayanlar ve yapanlar arasında Türkler çıktı da ben mi kaçırdım?
Binlerce insanını terör yüzünden kaybetmiş bir millete böylesine haksız bir yafta yapıştırmak niye?
Ne istiyorsunuz Türkler’den?
Ne alıp veremediğiniz var bizimle?
SENARYO DİYE YAZDIM OKUMASINI SİZ YAPIN!
Düne kadar dizilere dair olan biteni nereden öğreniyordu kamuoyu?
Gazetecilerin yaptıkları haberlerden. Sosyal medya hayatımıza girdikten sonra değişti suyun akışı. Zira günümüzde sanatçılar, fenomenler gibi sosyal medyayı etkin kullananlar arasına dizi yapımcıları da katıldı. Birol Güven, Gani Müjde ve Mehmet Bozdağ bunlardan birkaçı…
Yapımcıların ‘halk gazeteciliği’ne soyunması televizyon magazini yapanların işini zorlaştırdı. ‘Haber verenler’ artarken, ‘haber kaynakları’ azalmaya başladı. Bu saatten sonra TV magazini yapanlar yeni denizlere açılıp, kısmet aramaya başlarsa yapımcılar, “Habercilerin ne işi var bizim sularda?” diyebilir mi? Madem ki Türkiye, ‘herkesin istediği her işi yapabildiği bir ülke’, alan memnun satan memnunsa, kime ne?
‘Sen anlat, anlarız’
Köşe yazarlığına en yakın işlerden biri senaryo yazarlığı. Ben de bu alandaki ilk denememi yaptım.
Genel öyküyü oluşturdum, ama bunu senaryoya döküp dökmeme konusunda kararsızım. “Sen anlat, okuyunca anlarız iş yapıp yapmayacağını” diyorsanız, buyurun o zaman: Ünlü bir yapımcı, ses getirecek sert bir dram çekmeye karar verir. Yapımcı, başroller için dizi starı olmayan, iki genç oyuncuyla anlaşır. Kadın oyuncu, o güne kadar sektörde umduğunu bulamadığı için mesleği bırakmaya karar veren genç bir isimdir.
Dizi başlar başlamaz ülkenin gündemine oturur… Projeyle birlikte iki oyuncunun da yıldızı parlar. Bir yıl önce sektörü bırakıp, başka bir iş yapmaya karar veren kadın oyuncu, dizi sayesinde reklam kampanyalarının da yıldızı olur.
Yeni yol haritası
İlk sezonu zirvede bitiren projenin ikincisi, sorunlu başlar. Çünkü yapımcıyla kadın başrol oyuncusunun arası açılır ve bir daha düzelmez.
Yayıncı kuruluş, kanala reyting ve para kazandıran yapımı devam ettirmek isteyince yapımcı, üçüncü sezon için diziye şöyle bir yol haritası çizer.
Yapıma imkansız aşk yaşayacak yeni karakterler katılacak. Üçüncü sezonun üçüncü ayında, mevcut kahramanlar etkisiz eleman durumuna düşecek ve yeni karakterler dizinin yeni lokomotifi olacaktır.
Yatay geçiş reytingi olumsuz etkilemezse dizi devam edecek, aksi taktirde gittiği yere kadar gidecektir. Nasıl buldunuz ‘genel hikaye’ mi?
“Tutmaz bu, boş ver” diyorsanız, o zaman teyit ettiremediğim bilgileri ‘senaryo’ versiyonu diye okuyun !
HER ‘SANATÇI’ OKUMALI, BAŞUCU KİTABI YAPMALI
Haluk Oral’ın Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan “Nazım Hikmet’in Yolculuğu”, her ünlüyü “sanatçı” yapan ve kendini sanatçı olarak gören herkesin okuması ve başucu kitabı yapması gereken bir eser.
Çünkü “sanatçı kime denir?”den, “sanatçı duruşu”nun nasıl olduğuna dair her konuda çarpıcı örnekler var Nazım Hikmet’in hayatında…
Kitabın girişinde Gündüz Vassaf ile Haluk Oral’ın “Nazım Hikmet için bir sohbet denemesi”nden ünlü şaire dair çarpıcı bir bölüm.
Gündüz Vassaf: Rusça şiiri yok. Belki ana dili gibi bildiği Rusçada eli gitmiyor aşkına dörtlük yazmaya… Diline duyduğu aşk, baştan çıkaran sevgilisine bile üstün…
Rüyalarını bile Türkçe görmelerine rağmen İngilizce şarkılarla dünyaya açılmaya kalkanlar, Nazım Hikmet’i Nazım Hikmet yapan özelliklerinden birini okumuş olsa, her seferinde hayal kırıklığına uğrar mıydı?
Hayır…
Nazım Hikmet’in yaşadıkları ve yazdıklarıyla sadece yaşadığı döneme değil, tarihe damga vurmasının sebeplerinden biri de dik duruşu. Oral kitabında, şöyle anlatıyor bunu:
“Bu kadar takdir edilmesinin sebeplerinden biri de Nazım Hikmet’in dik duruşu. Başka türlü şiirler de yazabilirdi. Tek parti döneminde teklif edildi bu. ‘Sen de şöyle şiirler yaz, bunlarla uğraşma, bırak’ vs gibi. Bunların hiçbirine prim vermedi. Para kazanmak için tiyatro tercümeleri yaptı, yabancı kitaplardan masallar tercüme etti, ama hiçbir zaman para kazanmak için birkaç tane de istenilen şiirlerden yazayım demedi. Nazım Hikmet.”
Vassaf’ın araya girip Nazım Hikmet için yaptığı vurgu şu:
“Lüküs Hayat opereti gibi piyasa işleri de oldu. Onlar bile yeter onu sanatkar kılmaya.”
Başka alıntıya gerek var mı?
Anlayan anlamıştır her halde “Nazım Hikmet’in Yolculuğu”nu kimlerin okuyup, başucu kitabı yapması gerektiğini…
GÜNÜN SÖZÜ
“Birinin gerçek yüzünü görmek istiyorsan, kendisine hiçbir iyiliği dokunmayan birisine nasıl davrandığına bak.” (P. Coelho)