17 EKİM 2021 PAZAR – MİLLİYET – ALİCE
Sabahattin Çetin’in demiryolculuk ve siyaset yılları bana uzaktı, sinemaya “merhaba” deyince tanışıklığımız başladı.
Çetin, sadece sinemadan tanıdığım biri değil. “Hatırlamak Sinema ve Siyaset Anıları” kitabında da bahsettiği Beyoğlu Spor Kulübü’nde -pandemiye kadar- sıkça karşılaşıp, sohbet ettiğim bir film prodüktörü, film ithalatçısı ve sinema örgütlerinin önde gelen isimlerinden biri.
Çetin’in kitabında geniş yer ayırdığı Tarık Akan, Kemal Sunal, Aytaç Arman, Zeki Ökten, Şerif Gören, Menderes Samancılar sinemadan, hem Çiçek Bar hem de Beyoğlu Spor Kulübü’nden tanıdığım isimler. O yüzden Çetin’in onlar hakkında yazdıkları o isimlerle yaşadıklarımı hatırlattı.
Sansüre götürdüğü ‘Faize Hücum’la tutuklandı
“Bu sektöre sonradan katılan herkes gibi bana da kuşkuyla bakıldı. ‘Muhbir vatandaş’ dönemi yaşıyorduk. Devletin sinema sektöründe adamları olması anlaşılır bir durumdu. Zeki Ökten’den başka tanıdığım kimse yoktu sinemada. Siyasi görüşüm anlaşılmasın diye fazla konuşmuyordum, ama ne yapsam faydasızdı. Kim olduğumu duymuşlardı bile.
‘Faize Hücum’ filminin kutularını çuvala doldurup Ankara’ya gittiğimde acı bir şekilde yaşadım bunu.
Kapıdan girip, sansüre film getirdiğimi söyledim. Hüviyetimi istediler, verdim, ‘Biraz bekleyin’ dediler.
Yarım saat sonra iki sivil polis geldi, ‘Film de siz de tutuklusunuz’ dedi. Film çuvalını alıp götürdüler, beni bir odaya sokup, kapıyı kilitlediler.
Öğlene doğru bu bölümün müdürü ve sansür kurulu üyesi Hatice Özak’ın odasına götürdüler beni.
Hatice Hanım, ‘Kestiğiniz parçalar nerede?’ diye sertçe sordu.
Ne parçası dedim?
‘Film sansürden geçtikten sonra ekleyeceğiniz ve komünizm propagandası yapacağınız sahneler?’ deyince şaşırdım. Konuşurken elindeki kâğıda bakması dikkatimi çekti. Filmi ve kendimi savununca o kâğıdın yazılı tarafını uzatıp, ‘Hakkınızda ihbar var. Hem de meslektaşınızdan’ dedi. ‘Faize Hücum’, siyasi bir tavrı olmayan banker faciasını anlatan bir filmdi.
İhbarcının filmi izlemesi olanaksızdı ve amacı ülkeyi komünizm propagandasından korumak olamazdı. Sansürle arasını iyi tutmak için alçakça bir yol seçmişti.
Zeki Ökten’den başka kimseye söylemedim o ihbarcıyı. Yıllarca yüzüme bakarak selam vermişti, hala da selam vermeye devam ediyor.”
Canal Plus’ın teklifi Ceylan’ı niye güldürdü?
“Şirketimizin bir filmini satın alan Canal Plus yöneticisi benim aracılığımla Nuri Bilge Ceylan’la görüşmek istedi. Canal Plus, benim kanalımla Nuri’den randevu aldığı için toplantıya katılmıştım. Şirketin yöneticisi, 5 milyon euro bütçeli bir filmi finanse etmeye hazır olduğunu söyledi. Nuri gülerek bana döndü, ‘Abi biz bu kadar parayı ne yapalım?’ dedi. Çünkü Cannes’da gösterilen ‘Uzak’ın bütçesi birkaç yüz bin dolardı ve tümünü kendi temin etmiş, filmi de kendi kamerasıyla çekmişti.”
Tarık Akan, Şerif Sezer’i değil Hale Soygazi’yi istedi
Sabahattin Çetin, “Hatırlamak” kitabını Adana Hilton’un bahçesinde imzalayıp, verdi bana. Bu yılki “Altın Koza Film Festivali”nden “Onur Ödülü” alan Şerif Sezer de vardı masamızda… Ertesi gün Şerif Sezer ve Hale Soygazi’yle oturduk aynı yerde… Önceden kitabı okumuş olsam, mutlaka fotoğraflarını çeker, Çetin’in Soygazi ve Sezer’li anılarını yazarken görsel olarak kullanırdım. Çünkü Çetin, “Yapımcı olduğuma artık inandığım film: Bir Avuç Cennet” başlıklı bölümde şunları yazdı:
Muammer Özer, bir gazete haberinden esinlenerek yazdığı filmi çekmek istiyordu. Konusu kırdan kente göç üstüneydi. Aile ev bulamayınca hurdalığa atılmış bir otobüsü mesken edinmişti. Kadri Yurdatap’la ortak yapacağımız filmin öyküsünü beğenen Tarık Akan ve Hale Soygazi de senaryo çalışmalarına bizzat katıldı.
Filmin kadrosunda baştan Hale Soygazi yoktu. Benim adayım Şerif Sezer’di. Şerif’i Kadri ve Muammer de onayladı. Şerif’i bizim eve davet ettim, yönetmenle tanıştırdım. Ertesi gün senaryo çalışması için Tarık bizim eve geldi. Muammer, kadın oyuncu olarak Şerif Sezer’i seçtiğimizi açıklayınca kıyamet koptu. Tarık beni yan odaya çekti.
‘Sabo, Şerif benim arkadaşım, ama bu proje için uygun değil. Film gişede iki seksen yatar. Seksi bir kadın oyuncu bulmamız lazım’ deyince itiraz ettim:
Tarık bunu yapamam, kız evime geldi. Bu rolü teklif ettim, kabul etti. Bu iş bitti. Tarık öfkeyle Honda’sına binip gitti.
Ertesi gün Kadri Bey beni çağırdı. ‘Şerif Sezer olmaz’ dedi.
Sen de, ben de, yönetmen de onayladık, bunun üzerine evime çağırıp rolü teklif ettim. Şimdi ne oldu da olmaz diyorsun diye tepki gösterince çok sakin bir şekilde ‘Gişe’ diye karşılık verdi. Sonra, ‘Ya başkasını bulun ya da ben ve Tarık yokuz’ diye kestirip attı.
Tarık’ın ölümünden sonra Adana Film Festivali’nde Şerif Sezer’in boynuna sarılıp, olan biteni anlattım. Tek kelimeyle cevap verdi:
‘Biliyordum.’
Tarık bana bu durumu Şerif’in öğrenmeyeceğine dair söz vermesine rağmen gerçek nasıl ortaya çıkmıştı.
Film gişede büyük başarı sağlamadı, ama bize iki ödül kazandırdı.”
No blucin, yes smokin!
Sabahattin Çetin’in Şerif Gören’li anılarının satır aralarında medeni ülkelerde festivallerin nasıl olduğuna dair çarpıcı bir örnek var:
“Şerif Gören’le ‘50. Yıl Onur Konuğu’ olarak davet edildiği Cannes Film Festivali’ndeyiz. Cannes’da yarışma filmlerini izlemek için öğleden sonra seanslarında smokin mecburiyeti vardı. Kurallara uymakta zorluk çeken arkadaşım blucinle bir filmi izlemek için kırmızı halılı merdivenleri tırmandığında görevliler engelledi. Otele dönmek üzereyken merdivenlerin tepesinde konukları karşılayan festival başkanı Jill Jacop, ‘O adam Şerif Gören’ diye haber gönderince içeri aldılar onu.”
GÜNÜN SÖZÜ
“Anne mutsuzsa, kimse mutlu değildir.” (John Gray)