MİLLİYET CADDE  – 27 Temmuz 2012 Cuma  ALİCE

‘Magazin Meydanı’ programımıza telefonla bağlanan Hülya Avşar, Altın Portakal Jüri Başkanı seçilmesinin ardından başlayan eleştirilere yanıt verdi: “Pes etmem, kaçmam”

Bu yazı için bilgisayar karşısına geçince yaptığım ilk iş,  Google’dan skor almak oldu. Bunu yapmamın sebebi şuydu: ºÇarşamba akşamı tvem’deki ‘Magazin Meydanı’nda Hülya Avşar’ın Altın Portakal Jüri Başkanlığı’nı masaya yatırdığımızda yeni yorumcumuz radyocu Arzu Çağlan, şöyle dedi: “Geçen yıl Müjde Ar’dı jüri başkanı. Google’da önce ‘Müjde Ar Altın Portakal’ yazdım, sonra ‘Hülya Avşar Altın Portakal’… Karşıma çıkan rakamlar ilginçti. Yarışmaya aylar kala, Hülya Avşar ciddi fark atmış Müjde Ar’a.”
Google’da sorgulama yapmamın sebebi bu bilgileri güncellemekti. Perşembe saat 12.00 itibarıyla sonuçlar şöyleydi:
Müjde Ar: 74.400
Hülya Avşar: 430.000

Memleket meselesi oldu
Öyle sanıyorum ki, bu rakamlar bile Hülya Avşar’ın farkını ortaya koymaya yeter de artar… Gelelim işin Avşar cephesine…
Bu süreçte defalarca konuştum ve mesajlaştım kendisiyle. Avşar da bekliyordu jüri başkanı olmasının ses getireceğini. Ama neredeyse ‘memleket meselesi’ haline geleceğini beklemiyordu. Peki bu saatten sonra Avşar, “Yeter artık” deyip jüri başkanlığından çekilir mi?
tvem’deki canlı yayınımıza bağlanan Avşar’a sorduk bunu. Avşar önce “Aslında bu konuda çok konuşmak istemiyorum. Çünkü yapılan yorumları izliyorum. Herkes eteğindeki taşları döksün” dedi, ardından ekledi: “Meslek hayatımda 30’uncu yılımı kutluyorum. Ben kendimden eminim. Jüri başkanı olmamı eleştirenler bile ‘iyi oyuncu’ olduğumu kabul ediyor. İşin magazin tarafına takılıyorlar. Magazini seviyorum, sevmeye de devam edeceğim. Magazinel polemikleri de eğlenerek izliyorum. Eleştiriler karşısında pes etmem, kaçmam.” Ayvalık’ta tatilini sürdüren Avşar, Altın Portakal’ın yapılacağı güne kadar bu konudaki polemiklerden uzak durmaya kararlı…

EBRU keskin niŞANCI!

Merhum Alparslan Türkeş’in oğlu ve AK Parti İstanbul Milletvekili Ahmet Kutalmış Türkeş’le Bodrum’da denizde kulaç atarken, aynı şezlongta güneşlenirken görüntülenen Ebru Şancı, gerçekten de ilginç biri. Sanki ‘Aşk kadını’ olarak dünyaya geldi!
Önce Kaddafi’nin oğlu Said Al İslam Kaddafi’nin, sonra Önder Açıkbaş’ın sevgilisi olarak tanıdık onu. Kısa bir süre önce de İbrahim Tatlıses’in oğlu İdo’yla adı anıldı.
Allah’tan Derya Tuna ve İbrahim Tatlıses, ‘tehlike’yi erken fark edip Okyanus ötesine gönderdiler İdo’yu… ‘Aşk kadını’, ‘küçük balığı’ kaçırdı, ama ‘büyük balığı’ Bodrum’da avladı. Peki kimdir bu Ebru Şancı? Peki kimdir bu Ebru Keskin Nişancı?
Sadece erkeklerle değil, bir hemcinsiyle de aşk yaşamış biri… Nasıl mı? İşte size bir dönem Posta’dan Suna Akyıldız’a verdiği söyleşiden bir bölüm:
S.A.: Erkek arkadaşınızla neden ayrıldınız?
E.Ş.: Onunla yaşadıklarımdan sonra şımardım. Hiçbir şeyden zevk alamaz oldum. Tam bu arada hayatıma yeni biri girdi, güzel vakit geçirmeye başladım.
S.A.:  Başka bir erkekle beraber olmaya başladınız yani?
E.Ş.: Erkek değil kadınla. Londra’da bir moda gösterisinde karşılaştık. Hiçbir zaman aklımın ucundan bir kadına yakınlık hissedeceğim geçmedi aslında. Erkek arkadaşımla beraberliğimin son iki senesinde üçümüz birlikte gezdik.
S.A.:  Birden lezbiyen olduğunuzu mu fark ettiniz?
E.Ş.: Hayır ben lezbiyen değilim. Onunla yaşadıklarımdan sonra hiçbir kadına bir şey hissetmedim. Onunla yaşadığımız aşk değildi ten çekimiydi. Aniden oldu. Benden sonra onun da başına böyle bir şey geldiğini sanmıyorum.
S.A.: Kimdi bu kadın?
E.Ş.: Türkiye’nin o dönemki ünlü mankenlerinden biriydi. İstanbul’da sevgilisi de vardı. Güzel ve göz önünde bir kadın. Aslında daha önce bir sürü kadından teklif almıştım. Dokunmak isterlerdi, hiç yüz vermezdim ama büyük konuşmamak lazımmış.
S.A.:  Nasıl geçiyordu zamanınız?
E.Ş.: Alışverişe gider, birbirimize iç çamaşırı alır, giyer birbirimize gösterirdik.
S.A.:  İlişkinizde hanginiz  erkeksiydi?
E.Ş.: O bana göre daha erkeksiydi. Erkek arkadaşımla tatile giderdik onu da götürürdüm, ama yanlış anlaşılmasın. Aramızda öyle sapıkça üçümüz sanki birlikte oluyormuşuz gibi bir şey yoktu. ‘Biz birbirimizi seviyoruz’ desek olay olurdu. Belki de o yüzden bu ilişkiye son vermek lazımdı ve bitti. Benim için o hem anne gibi, hem kız kardeş gibiydi. Hasta olduğumda üzerimi örter, terledim mi diye bakar, yanımızdan ayrılmazdı.
S.A.:  Hiç pişmanlık duydunuz mu bu ilişkiden?
E.Ş.: Hayır, hiç! O ancak erkeklerde oluyor! Yatarsın ertesi sabah pişman olursun. Ben bekaretimi kaybetmedim ki pişman olayım! Altı ay sürdü ilişkimiz. İki senedir görmüyorum. Hayatımdan gittiğinde içim sızladı.