6 EKİM 2019 PAZAR   –  MİLLİYET CADDE  –  ALİCE

Telif Yasası’na göre film ve dizilerin ‘eser sahipleri’; senaryoyu yazan, yöneten ve müzikleri yapanlar… Yapımcılarla ‘icracı sanatçı’ olarak adlandırılan oyuncuların hakları da var üretilen eserlerde… Buna rağmen Türkiye’de yaşanan telif adaletsizliğini anlatmak için Türk sinemasının kült filmlerinden ‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ı ele alalım.

Cengiz Aytmatov’un eserini Ali Özgentürk senaryolaştırdı, Atıf Yılmaz yönetti. Filmin müziklerini Cahit Berkay yaptı. ‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ın televizyonlardaki gösterimlerinden senarist Ali Özgentürk ve yönetmen Atıf Yılmaz bir kuruş telif almadı.

Projeyi yayınlayan her kanal, müzikleri yapan Cahit Berkay’ın telifini ödedi. Çünkü Türk sineması, bunca yıldır eser sahipleri ve icracı sanatçılar yani oyuncuların haklarını koruyamazken, müzik dünyası, yıllar önce kurduğu meslek birlikleriyle bu sorunu çözdü.

Sinemada da birçok meslek birliği var, ama nüfuzları yok. Birçok sebebi var bunun… Birincisi, vizyona giren filmlerin 300 milyon TL’lik cirosundan, yüzde 90’ını alan yapımcıların tuzu kuru… Bu bütçeden yüzde 10, yani 30 milyon pay alan sanat filmi yapımcıları ise Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan kredi ve film festivallerinden ödül peşinde… Film yapımcıları, dernekler ve meslek birlikleri, sonunda devletle organik bağı olmadığı için özgür hareket edebilecek Ulusal Sinema Platformu’nda birleşme  kararı aldı. Ulusal  Sinema Platformu’nun  yol haritasını belirlemek için de bir icra kurulu oluştu.

‘Sen kimsin?’

Film yapımcıları, dernek ve meslek birliği temsilcilerinden oluşan İstişare Kurulu’nun toplantısında, kurul üyeleri birbirine girdi. Bir yapımcı, neler yapılması gerektiğini anlatırken, başka bir yapımcı, “Sen kimsin ki Türk sineması adına konuşuyorsun?” deyince, ortam gerildi ve toplantı ertelendi. Ortada binlerce insanı ilgilendiren telif sorunu varken, sinemacılar ‘sen-ben’ kavgasını bırakıp, birlik olmazsa Ulusal Sinema Platformu’nun kurulup, telif savaşına başlaması zor gibi…

İLKER KALELİ’NİN TAYLAND SERÜVENİ

Fadik Sevin Atasoy’un ‘Muse’ adlı oyununun prömiyerini izlemeye gelenler arasında, İlker Kaleli de vardı. Yanımda oturan Kaleli’ye, oynadığı BBC- Netflix ortak yapımı ‘The Serpent’ dizisini sordum. İngiltere ve İrlanda’da BBC’nin, diğer ülkelerde Netflix’in yayınlayacağı ‘The Serpent’in sekiz bölümlük mini bir dizi olduğunu söyleyen Kaleli, “Ben sadece iki bölümünde ‘misafir oyuncu’ olarak varım” dedi. Hindistanlı ünlü seri katil Charles Sobhraj’ın hikayesini anlatan dizinin çekimleri için Bangkok’a giden Kaleli’ye, Tayland’ın sıcağı ve nemine alışıp alışmadığımı sorunca, “Sormayın, işin o kısmı çok kötü” dedi. “Çekimlerden fırsat bulup Tayland’ın turistik adalarına gidebildin mi?” diye sorduğumda ise Kaleli, Phuket’e ziyaret ettiğini söyledi.

ADANA LEZZET FESTİVALİ 

Sinema platformu kurulurken kavga
‘Altın Koza Film Festivali’ bitti, ‘3’üncü Uluslararası Adana Lezzet Festivali’ başladı. Festival için Türkiye’nin yanı sıra 13 ülkeden şehre gelen ünlü şefler, Adana’nın yerel lezzetleriyle tanıştı. Konuklar, gastronomi için geldikleri Adana’nın sadece lezzetlerini tatmadı, tarihi ve doğal güzelliklerini görme, Çukurova’nın narenciyeleri ve pamuğunu toplama keyfini de yaşadı. Festival sayesinde ilk kez trenle gittiğimiz Pozantı Belemedik Yaylası’nı ve James Bond’un çekildiği Alman yapımı Varda Köprüsü’nü gördüm.

Belemedik’te ‘Doğa ve Fotoğraf Festivali’ var 2-3 Kasım’da… Doğa severler için ideal bir hafta sonu turu bu festival.

GÜNÜN SÖZÜ

“Bir insanı ahlaken eğitmeden, sadece zihnen eğitmek, topluma bir bela kazandırmaktır.” (Theodore Roosevelt)