MİLLİYET – 27 HAZİRAN 2014 CUMA  –  ALİCE

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) cumhurbaşkanlığı için “çatı adayı” Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’nu tanımam.
Ama kadere bak ki Ekmeleddin İhsanoğlu’nun İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreteri olarak Cidde’de görev yaptığı dönemde uzunca bir süre basın danışmanlığını yapan kişi arkadaşımdı. Murat Erker, o görevi bırakıp Suudi Arabistan’dan Türkiye’ye döneli birkaç yıl oldu.
Hayli yoğun geçen Kuzey turunda fırsat buldukça internete girip, Türkiye’de neler olup bittiğini takip etmeye çalıştım.
Bu sayede İhsanoğlu’nun seçim sürecinde çalışacağı kampanya ekibindeki iki ismi gördüm. O isimlerden Mete Belovacıklı’yı medyadan, Özlem Gürses’i ise iyi tanırım.
İhsanoğlu’nun basın koordinasyon ofisi, yaptığı her işin üstesinden layıkıyla geldiğine inandığım Özlem Gürses ile televizyoncu Mete Belovacıklı’ya emanet. Gürses, seçim boyunca İhsanoğlu’nun başdanışmanlığını ve asistanlığını yürütecek.
Televizyon izleyicilerinin yıllarca ekranlarda haberci, spiker ya da sunucu olarak izlediği Özlem Gürses’in eğitimi, bilgisi, birikimiyle üstlendiği görevin üstesinden geleceğinden eminim…

YALAN ÖLDÜRMEZ, AMA İTİBARI SIFIRLAR!

Sosyal medyanın hayatımıza girip, merkezine oturduktan sonra dünyanın önde gelen psikologları, aklımda yer eden şu açıklamayı yapmıştı:
“Sosyal medyayı aktif olarak kullanan, özelini paylaşanlar ‘teşhirci’, onları takip edenlerse ‘röntgenci’dir.’
Aynı psikologların, paparazziler fotoğraflarını çekince, “Bu benim özelim, çekemezsin” diye ortalığı ayağa kaldıran sosyal medya icat olunca her türlü özelini takipçileriyle paylaşan yıldızlar hakkında nasıl bir teşhis koyduklarına dair bilgim yok…
Keşke bu tür vakalara da bir teşhis koysalar da karşımızdakilerin ne olduğunu bilsek…
Psikologların acil teşhis koyması gereken şöyle vakalar da var: Yalan konuşurken renk vermeyenler;
Yeri geldiğinde gerçeği gizlemek için en kutsalı üstüne yemin etmekten çekinmeyenler;
İlk günlerde şiddetle reddettikleri “seviyeli ilişki”lerini haber yapan ya da görüntüleyenleri susturmak için tüm güçlerini seferber edenler;
“Seviyeli ilişkileri” olgunlaşınca, “Âşığım, seviyorum. Çok mutluyum” diye açıklama yapmaktan çekinmeyenlere de bir teşhis koyması gerekmez mi psikologların?
“Yalandan kim ölmüş?” derler…
Doğrudur, yalandan kimse ölmez, ama yalan konuşmayı meslek haline getirenlerin toplum nezdinde beş paralık itibarı kalmaz…
İnsanlar, “Yalan kraliçesi” ya da “Yalancının teki” gözüyle bakar onlara…
Şu üç günlük dünyada ne gerek var böyle yalanlara?
Çünkü er ya da geç bütün gerçekler çıkıyor ortaya…

KUZEY İSPANYA’DA DOLU DOLU 4 GÜN

Pazartesiden bu yana Türk Hava Yolları’nın davetlisi olarak Kuzey İspanya’daydım…
Madrid’e, Toledo’ya, Barcelona’ya gitmişliğim var, ama İspanya’nın bu bölgesine ilk kez gittim…
THY’nin daveti, İspanya Turizm Bakanlığı’nın ev sahipliğinde 4 gün 3 gece geçirdiğim La Coruna, Santiago, Baiano, Vigo, Pontevedra şehirlerini, Baiano’nun 4 mil açığında okyanustaki dört adada (Cies) gördüklerimizi, Amerika kıtasını keşfedenlerin gidip döndüğü toprakları haftaya yazacağım…

GÜNÜN SÖZÜ
“Sana nasıl hitap etmeliyim bilmiyorum. Hayatım desem hayat çok kısa, çiçeğim desem çiçeksoluyor. Sana canım demeliyim, çünkü bu can sen oldukça yaşıyor!”