23 Ocak 2022 Pazar – Milliyet – Alice
Şarkıcıya hayranlıkları sayesinde tanışıp evlenen Doç. Dr. Öğretim Üyesi Didem Abidin ile Selahattin Abidin çifti, “Coşkun Sabah Anılar Şimdi Gözümde Canlandılar” adlı bir kitap yazdı.
Mona’dan çıkan 400 sayfalık bir kitapta sadece Coşkun Sabah’ın kendi ve sanat yolculuğu var. Coşkun Sabah’ın hayatına giren kadınlarla ilgili tek satır yok kitapta.
Şarkıcı bunun sebebini şu sözlerle açıkladı:
“Yaşadığım aşkları kendime sakladım. Çünkü o kadınların çoğu bugün evli ve çocuk sahibiler. Onlara karşı haksızlık ve saygısızlık yapmak istemedim anlatmadım.”
51 yıllık sanat hayatının 41 yılı şarkıcılıkla geçen ve “Hayatım Türk filmi ve roman gibi. Sıfırdan gelen bir adamın çay bahçesinden, düğün salonundan geçip Coşkun Sabah olmasının hikâyesi” diyen şarkıcının bu yolculukta yaşadığı her önemli olay var kitapta.
Kitapta Sabah’ın çalıştığı ünlülerle anıları, onların şarkıcı hakkında söyledikleri, gazinolar arası rekabet nedeniyle mafyanın kendisini nasıl kaçırdığı da var, Semra ve Turgut Özal’la dostluklarına dair ayrıntılar da…
Bülent Ersoy’a niye rest çekti?
Coşkun Sabah’ın müzik yolculuğunda ilk rest çektiği ünlü Bülent Ersoy.
Sabah’ın besteleyip Ersoy’un okuduğu ‘Baharı Bekleyen Kumrular Gibi’ kaseti satış rekoru kırar. ‘Altın Kelebek’te ‘Yılın Şarkısı’ seçilen eser Coşkun Sabah’ı da ‘Yılın Bestecisi’ yapar.
Genç müzisyen Bülent Ersoy’un özel sazı olarak çalışmaya başlar. Ersoy’un çalışmadığı zamanlar Aşiyan’da Zeki Müren’e eşlik eder.
İzmir Fuarı’nda Bülent Ersoy’a eşlik ettiği 1978 yazında sıra ‘Baharı Bekleyen Kumrular’ şarkısına geldiğinde şarkıcı mikrofonu Sabah’a uzatır. Her seferinde dinleyenlerden alkış tufanı kopar. Aldığı alkışlar göze batmaya başlayınca şarkıcı, müzisyenine bir daha mikrofon uzatmaz.
Coşkun Sabah, Bülent Ersoy’la çalıştığı Gar Gazinosu’ndaki provaya geldiğinde kendi sandalyesinde başka bir ud görür. Kendi yerinde Metin Bükey’in udunu gören müzisyen Bülent Ersoy’a sebebini sorar. Ersoy, “Sazlara Muzaffer Özpınar karar veriyor” der. Özpınar ise Ersoy’u adres gösterir. Coşkun Sabah, bir daha kendisiyle çalışmayacağını söyleyip gazinodan ayrılır.
Sözleri İlkan San’a, bestesi Coşkun Sabah’a ait ‘Beddua’ şarkısı Bülent Ersoy’un yorumuyla patlayınca filmi yapılır.
Osman F. Seden ile Melih Gülgen’in yönettiği filmin başrol oyuncusu Bülent Ersoy, müzik direktörü Coşkun Sabah’tır.
Afişte müziklere hiç katkısı olmayan Bülent Ersoy’un adını ‘Müzik direktörü’ olarak gören Sabah, Gülgen’e bunun sebebini sorar.
Bülent Ersoy’un rakibi Zeki Müren’e özenip filmin afişine adını müzik direktörü yazdırdığını öğrenen Coşkun Sabah, kaprislerinden bıktığı solistlerle çalışmamaya ve kendi solist olmaya karar verir.
Kızı Türkan Şoray’ı kime benzetip, ağladı?
Geçen yıl tavukçuluğa başlayan Coşkun Sabah, geçmişte bir AVM’de sinema işletmeciliği, bardakta mısır ticareti, müzik stüdyosu ve restoran gazino işletmeciliği yaptı.
Yıl 2003. Bayrampaşa Akvaryum Alışveriş Merkezi’ndeki Coşkun Sabah Sinemaları’na o zamanki eşi Ceyda Okay ve 4 yaşındaki kızı Rona’yla gider.
Sinemaların girişinde üstte Türkan Şoray, altta Coşkun Sabah’ın resmedildiği bir tablo asılıdır. Türkan Şoray’ı annesi sanan Rona, “Ben niye yokum bu tabloda” diye ağlamaya başlar. Tabloya Rona’nın de resmi eklenerek kriz çözülür.
Muhittin Fisunoğlu ile şarkıcının dostluğu
Coşkun Sabah’ın kitabında eski Kara Kuvvetleri Komutanı ve müzisyen Muhittin Fisunoğlu da var, hem de üç yerde ve genişçe…
1987-89 yıllarında Ege Ordu Komutanı olan Fisunoğlu, gazetelerden Coşkun Sabah’ın askerliğini Denizli’de yapacağını öğrenince tugayın komutanını arar. Fisunoğlu, emrindeki komutana, “Gelir gelmez saçlarını kesmeyin, sonra da İzmir’e yanıma gönderin” der. Tugay Komutanı “Emredersiniz” demesine rağmen şarkıcı Fisunoğlu’nun yanına gittiğinde saçlarının yerinde yeller eser.
Coşkun Sabah, askere gitmeden ortak olduğu SİES’te kendi adına hesaplarını kontrol edecek, güveneceği birine ihtiyaç duyar. Askerliğini İzmir’de sürdüren şarkıcı, konuyu o sıralar Ege Ordu Komutanı olan Muhittin Fisunoğlu’na açar. Fisunoğlu’nun aklına yanında haberci olarak askerlik yapan Diyarbakırlı Ahmet gelir. Fisunoğlu, önce Ahmet’le konuşur, sonra Coşkun Sabah’a, onun kasasını güvenle teslim edeceği biri olduğunu söyler. Üç ay sonra terhis olan şarkıcı, Ahmet’i yanına alınca SİES’ten para kazanmaya başlar.
Müzik hayatının en büyük darbesi
Coşkun Sabah’ın “Müzik hayatımın en büyük darbesi” dediği olay kitapta yok. Etiler’deki I. Land Restoran’daki kitabın tanıtımında şarkıcıya, müzik hayatında unutamadığı bir darbe alıp almadığını sorduğumda başladı anlatmaya:
“Müzik hayatımda en üzüldüğüm olay şu. 1992 yılında Emre Plakçılık’tan Raks’a transfer oldum. Söylemeye gerek yok, çok satıyorduk. Bütün zamanların satış rekoru 1990’daki ‘Aşığım Sana’yla bizdeydi. Hüseyin Emre’yle üçüncü albümümü yapınca anlaşmam bitiyordu. O albüm için stüdyo kayıtlarına girdiğimizde Hüseyin Emre yeni bir teklif getirdi bana. 1 milyar istedim, Çünkü Raks Müzik 1 milyar 300 teklif etti bana. ‘O parayı vermem’ deyince ben de o zaman giderim dedim. ‘Biraz daha düşüneyim’ dedi ama yeni bir teklifle gelmedi. Tunç Kemal o zaman Emre Plak’ın genel müdürü, ona dedim ki, ‘Aradan 10 gün geçti, ses yok. Her an Raks’a imza atabilirim.’ ‘Tamam, söyleyeceğim’ dedi. Bir hafta geçti, yine Hüseyin Emre’den ses soluk yok. Ben de gidip Raks’la anlaşmayı yaptım. Şirkette kutlamalar yapıldı. Ertesi gün Hüseyin Emre’den bir telefon, ‘Coşkun’cuğum, 1 milyarı veriyorum.’ ‘Geçmiş olsun, dün anlaştım’ dedim.
Stüdyo kayıtlarını yarım bırakıp İzmir Fuarı’na gittim. Dönüşte tamamlayacağım. Fuar’dayken ‘Yeni albümün çıkmış’ dediler. Hüseyin Emre, bana kazık olsun diye, o bitmemiş, miksi yapılmamış, renk sazlar çalınmamış kepaze bir albümü -yasal da hakkı var- Raks’a Coşkun Sabah’ın posasını vermek için piyasaya sürdü.
3 milyon satan ‘Aşığım Sana’dan sonra böyle bir albüm yapılır mı diye sevenlerim büyük tepki gösterdi. Hüseyin Emre’nin, ‘Raks, Coşkun Sabah’ın hayrını görmesin’ diye o bitmemiş, rezil albümü çıkararak bana verdiği zararı 5-6 yılda toparlayamadım. Hâlâ da toparlamış değilim.”
GÜNÜN SÖZÜ
“Hiçbir mal sizin değil, neyi bölüşemiyorsunuz? Hiçbir can sizin değil, niye dövüşüyorsunuz?” (Mevlana)